Pazarlar bir türlü kurtulmuyor

OLMADI, olmuyor...

Pazar günlerini sevemedim.

Her günün bir rengi vardır ya hepimizin kafasında... Bende pazarlar gri.

Grinin şanssızlığına bakar mısınız bu arada... Kimsenin içini açtığı duyulmamış daha. Oysa hiç de fena renk değildir.

Gelelim yine pazara...

Okul zamanından kalma tabii...

Cumartesi bütün hafta hayali kurulan bir sürü şeyin uygulamaya konulduğu gündü. Pazar ise büyüklerin ‘Gülmenin sonu ağlamaktır’ şeklinde belletmeleri misali ağlamak gibiydi hakikaten cumartesinin ardından. Amiyane tabirle yenilen hurmaların tırmalaması gibi bir nevi.

Gerçeklerle yüz yüze gelinirdi.

Nedir gerçek?

Ertesi sabah okula gidilecek!

Öyle el kol sallanarak da gidilmez tabii. Ders çalışılacak!

Sırf bu mu sebep?

Okul sendromu bu kadar uzun sürer mi?

Böyle ömür boyu etkili oluyorsa bu meret, kimse çocuğunu okula göndermesin. Bayağı ciddi bir travma çünkü bu.

* * *

Diyeceğim, başka sebepleri de olmalı.

Maç sesi olabilir mesela.

Evet maç sesi. Radyodan gelen... Hálá tahammülüm yoktur. Çocukluğumunsa kábusuydu adeta. Kaçınılmazdı o sesten. Nereye gitseniz aynı şey. Her pazar. Pazar demek o ses demekti. O sesin başında bloke olmak.

Bir zaman işyerlerinin kapalı oluşuna yordum pazar sıkıntılarımı. Hani hayat duruyor ya... Fakat İstanbul, İzmir gibi değil. Pazarları da yaşıyor. Öyle insanın içine hüzün veren terk edilmiş şehir görüntüsü yok. Tam tersine her yer bayram yeri gibi.

Belki de budur sebeplerden biri de.

Herkesin sokakta olması.

Her ne kadar ‘bayram yeri’ benzetmesi yaptıysam da pazar günlerinin kalabalığı felaketleri hatırlatır bana daha çok. Hani depremde falan dökülürüz ya sokaklara... Bir acz durumu var sanki... Sokağa sığınıyoruz. Böyle garip bir his işte.

* * *

‘Bir doktora görün’ diyebilirsiniz. Fakat yalnız değilim. Benim gibi ne yapsa pazarla arasını düzeltememiş çok insan var. Kendini sokağa atmışların yüzüne bir bakın, anlarsınız. Ne çocuğunun pusetini ittirenin yüzü gülüyor, ne bir yerde oturmuş yemeğini yiyenin.

Herkes bir an önce bitmesini bekliyor.

Cumartesiden sonra pazar hiç çekilmiyor.

Ne ballı kaymaklı kahvaltılar, ne kilolarca gazete yetiyor günü kurtarmaya... Bir hüzündür gidiyor.

MIŞ-MUŞ

Ev telefonundan da mesaj atılabilecekmiş.

Aman mesajsız bir saniyemiz geçmesin! Hatta çamaşır makinesinden bile atılabilsin!

Edirne Belediye Başkanı, ‘Versailles’da bir heykel aklıma seks getirdi’ demiş.

Başkan’ın ‘Çokomilk’ sorunu var galiba. (Reklamı bilenler, bilmeyenlere anlatsın!)

İlhan Şeşen, ‘Şarkılarım kimseye değil’ demiş.

Katiyen içimiz rahat etmez... Meçhul sevgiliye olsun hiç olmazsa!
Yazarın Tüm Yazıları