Hayır, madem zehirdir bu şeker denen şey, hiç olmazsa bütün şekerli yiyeceklere ‘Dikkat! Şeker sağlığa zararlıdır’ uyarısı konsun.
Sigaranın ne günahı var... Yani şeker hakkında yazılıp çizilenlere bakınca sigara sütten çıkmış ak kaşık bile sayılabilir. Neredeyse uyuşturucu bile bundan masum.
Gerçi eskiden beri kötü şöhretli ‘üç beyaz’dan biriydi ama şu son senelerde bırakın unla tuzu, neredeyse siyanürü bile solladı.
Benim, hakkında bütün söylenenlerden çıkardığım özet şu:
‘Canınıza susadıysanız şeker yiyiniz.’
Slogan bile buldum:
‘Ölümden korkma şekerden kork!’
Gece rüyalarıma giriyor... Yanlışlıkla tatlı yemişim, beyaz gömlekli birtakım adamlar etrafımı sarıp ‘Öldün sen!’ diye bağırıyorlar.
Hayır, hakikaten durum söylendiği kadar vahimse, yasaklasınlar dediğim gibi... Etraf tatlı kaynarken doktorların koyduğu yasağın bir kıymeti olmuyor.
Son söz olarak...
Ayol yiyeceğimiz 20 gr. çikolatayla iki dilim baklava... Bu kadar da korkutulmaz ki insan!
Hayır koskoca vücut 20 gr. çikolatayı da kaldıramayacaksa zaten batsın bu dünya.
*
Bir dakika! Dahası var...
Annemin İzmir’den her seferinde yeni yeni adetler, yasaklar, inanışlar vs. ile geldiğini yazmıştım daha önce. Hepsi de gazeteler aracılığıyla edindiği şeyler. Geçen sene mesela çayın kahvaltıdan yarım saat sonra içilmesi gerektiğini okumuş, bunun uygulamasıyla gelmişti.
Kendisi bir gazeteci eşi olduğundan, gazetelerde okuduğu her şeyin yüzde yüz doğru olduğuna inanır. ‘Devir babamın devri değil’ diyeceğim, diyemiyorum. Ben de işin içindeyim, tuhaf kaçacak. Hem inanmaz da zaten. Uzatmayayım, bu sene biber yasağı koymuş kendine. Dolmalıkla sivri biber. Zira içinde şeker olduğunu duymuş. Tabii ki bir gazetede okumak suretiyle.
Artık ne yemeğe koyduruyor ne salataya. ‘C vitamini’ falan diyoruz ama ı-ıh.
Diyeceğim, baklavadan falan vazgeçtik iş bibere kadar geldi.
Haberiniz olsun!
Artık kimin haberinin olması bize bir fayda sağlayacaksa...
Cep telefonu sapıkları
‘Abdullah Bey orada mı?’
Gayet masum bir soru cümlesi değil mi?
Öyle tabii. Ama bir kere sorulursa. Günde kırk kere arayıp aynı soruyu sorarsa biri, üstelik Abdullah Bey ya da onun sekreteri değilseniz bu taciz oluyor. Evet, son günlerin ‘telefonla taciz modası’ bu.
Birini ha bire arayıp ‘Falanca orada mı?’ diye soracaksınız... Sonra... Sonrasını bilmiyorum. Hiç sapık olmadım zira. Fakat birilerini rahatsız ederek rahatlayanların sayısı az değil. Çünkü hemen hemen bütün tanıdıklarımın birer ikişer sapığı var.
Bu durum beni hiç şaşırtmıyor. Yani biz bu cep telefonlarının b.kunu çıkarmasaydık şaşardım esas. İnsan 24 saat elinden telefonu düşürmezse arada onu bunu rahatsız da edecektir tabii. Kimsenin 24 saat elinde telefonla gezmesini gerektirecek kadar çok arkadaşı, işi olamaz. Bu sürenin bir kısmı bir yerlerden edindiği telefon numaralarını tuşlayıp ‘Abdullah Bey orada mı?’ diye sormakla geçiyor işte.
Para verip aldılar arkadaşlar o telefonları, her dakikasını değerlendirecekler! Öyle kenarda bekleyerek parasını çıkarmaz telefon!
*
Bu meselenin de ucu gidip hükümete dayanıyor. İşsizliğe çare bulamadıkları için hepimizin sapığı var. İşsiz güçsüz adam ne yapacak... Hazır eline bir telefon da geçirmişken oynayıp duracak elbet.
Aslında cep telefonu alan herkesi psikolojik muayeneden geçirmek lazım. Yoksa yakında savcılar başka iş göremez olacaklar. Ya da yasalarda ‘taciz’in kapsamı genişletilecek. Adamın illa küfür etmesi beklenmeyecek yani... Aynı telefonu defalarca arayıp ‘Yanlış aramışım’ demesi de taciz sayılacak.
Hayal tabii...
En gerçekçisi, telefonları kapatmak, ileride bakıp ‘Hey gidi günler hey!’ diyebilmek için bir çekmeceye saklamak ve eski mutlu günlerimize dönmek galiba.
MIŞ-MUŞ
Ecevit ‘ABD Apo’yu niye verdi, meçhul’ demiş.
Demek üzümünü yedi bağını sormadı.
TÜSİAD Başkanı Sabancı, ‘Başbakan’a hálá kırgınım’ demiş.
Başbakan hepimize kırgın, dışarıdan geldiği yok!
ABD’de lazerle meyve sineğini uçurmayı başarmışlar.
Eskiden geri kalmışlığımıza hayıflanırken ‘Elalem Ay’a gitti’ derdik, artık ‘Meyve sineğini uçurdu’ diyeceğiz.