Deyimler ve atasözleri ne kadar önemlidir bir milleti anlamak ve anlatmak açısından... Mesela bir memlekette ‘Partiyi vurmak’ diye bir deyime ihtiyaç duyulduysa, bu, orada onu bunu dolandırmaya, üçkáğıda meyilli insanların bolca bulunduğu anlamına gelmez mi?
Aslında yasalar yerine bizim atasözleri ve deyimler sözlüklerinden birine bakacaktı AB... Misal ‘Öküz altında buzağı aramak’ deyiminin peşine takılıp ‘işkence’ye kadar gidebilirdi.
Ya da ne bileyim, eğer bizi oyalamak suretiyle sonunda bu işten sıkılıp vazgeçmemizi umuyorsa, sabırla koruğun helva, dut yaprağının atlas olacağına inandığımızı görüp anlardı yanıldığını.
Tabii deyimlerin tamamını okuyup anlayınca ‘Ayol siz bize dahil olsanız ne yazar, ‘Deve Kábe’ye gitmekle hacı olmaz’’da diyebilirdi.
Laf nereden nereye geldi. Aslında AB falan değil konumuz. Geçenlerde Beyoğlu’nda bir pasajın üçüncü katından düşüp hayatını kaybeden gençle ilgili haberi okurken aklıma ‘Öküz altında buzağı arama’ huyumuz geldi de... Efendim, o gencin oradan düşmesi kaza değil intiharmış. Eski sevgilisiyle bir telefon görüşmesi yapmış, sonra atmış kendini. Telefonla görüştüğü eski sevgili de aslında o esnada aynı mekánda bulunuyor. Beraber gelmişler oraya. Böyle bir tuhaflık da var yani.
Tamam belki gerçek budur bu olayda ama dikkat ettiniz mi bilmiyorum, daima intiharın altında cinayet, kazanın altında intihar arıyoruz. Sıradan ölümler katiyen kesmiyor bizi. Bir hikáyenin altında yatan başka bir hikáye olacak illaki. Hayır, bu merakımızla ‘dünyanın en iyi polisiye filmlerini çeken ülkesi’ olmamız lazım lakin o da yok.
Ben şimdi 16 yaşındaki Zeynep’in servis şoförü tarafından kaçırılması olayının nerelere geleceğini merak ediyorum. Adam yakalandı, kız ailesine teslim edildi. Ve olay bitti öyle mi? Asla! Asla izin vermeyiz bitmesine. Kız çok da güzel üstelik. Bu durum iyice kışkırtacaktır bizi. Bakalım ne senaryolar yazacağız?
Saksılardan beklenen
Siz hiç kafeste kuş görünce aslında karısını sevdiğini anlayan erkek gördünüz mü?
Ya da kaktüs görünce düşman kesildiği kocasının boynuna atılan kadın?
Ama göreceksiniz bundan sonra.
Ankara 9. Aile Mahkemesi, boşanma davalarının görüldüğü mahkeme salonuna sıcak bir hava katıp çiftleri barıştırmak için iki saksıyla bir kuş kafesi koymak suretiyle bahçe yaratmış.
Vardır bir bildikleri.
Belki de bugüne kadar bu konuda yazılan çizilenler, uzman görüşleri falan fasaryadır. İlişkilerin yolunda gitmemesinin esas nedeni evdeki saksı eksikliği olabilir. Fakat bir yandan da salonun bir köşesinde hiç olmazsa bir adet devetabanının durmadığı Türk evi görmedim. Ya da camın önüne çiçekleri dökülmüş, yaprakları pörsümüş de olsa iki saksı Afrika menekşesinin dizilmediği... Ama işte ne hikmetse boşanmalar artıyor durmadan.
Belki de balkonlardaki kuruluktandır. Çiçeklerin sarktığı balkona rastlamak pek zordur Türkiye’de. UFO bile daha çok çıkıyor insanın karşısına. Vallahi UFO görenlerin sayısı çiçekli balkon görenlerin sayısından fazladır. İddia ediyorum.
Sahi neden kimse çiçeklerle donatmaz balkonunu?
Balkonda genellikle misafir ağırlanmadığı için olabilir mi?
‘Ne alákası var?’ demeyin. Zira siz de çok iyi bilirsiniz ki biz ne yaparsak gelen giden için yaparız. Ve ağacı, yaprağı, çiçeği, aksesuvar olarak görürüz. E, haliyle tabloyu, bibloyu nereye koyuyorsak saksıyı da onların yanına koyuyoruz. İşlem tamamlanmış oluyor. Gerisi gönül işi. O da bizde yok maalesef.
Şimdi mevzuu buraya kadar getirdik de tekrar mahkeme salonundaki bahçeye nasıl geçiş yapacağız... Fakat yatay geçiş yapmak şart değil tabii. Tepeden iniş de yapabiliriz.
Mahkeme salonundaki saksıların, ayrılmak üzere olan çiftlerin başına düşmesini ve bu suretle çiftlerin akıllarının başlarına gelerek mahkemeyi kol kola terk etmelerini temenni ederim. Zaten umulan da budur herhalde. Yani saksılardan beklenen.
MIŞ-MUŞ
Artık kamu kurum ve kuruluşlarına bakan da dahil hiçbir yöneticinin fotoğrafı asılmayacakmış.