KÖŞEMİ haftada bir okuyucu isteklerine ayırayım diyorum.
Ama öyle ‘‘Hale, Lale, Jale ve bütün mahalle için bir yazı’’ durumu olamaz. Zira okuyucu, dinleyicinin bir şarkıda birleşmesi gibi bir konuda birleşmiyor. Herkes için dünyanın en önemli meselesi farklı.
Bir de bizi öyle bir yere koymuş ki okuyucu... Eksik olmasın... Biz yazdık mı ‘‘Şıp’’ diye çözülecek mesele.
Bu memlekette sorun varsa sebebi köşe yazarlarının vurdumduymazlığıdır. Bir yazsak tamamdır. Hükümet, belediye, bütün kurum ve kuruluşlar... Hepsinin bizden ödü patlıyor. Okuyucunun kanaati bu.
E, vardır bir bildikleri.
Bugünden tezi yok bir bir isteklerini yerine getireceğim.
* * *
Mesela Kuşadası'nda oturan bir okurum... Her gece sarhoş turistlerin kapısının önünden bağıra bağıra geçmesinden şikáyetçi.
‘‘Bunu yazın Pakize Hanım’’ diyor.
Yazdım işte.
Şimdi iş, turistlerin Türkçe öğrenip bir Hürriyet Gazetesi almalarına, beni okuyup okura hak vermelerine, ya güzergáh değiştirmelerine ya da içkiye tövbe etmelerine kaldı.
E, olmayacak şey değil. Yeter ki önce balık kavağa çıksın bir.
* * *
İzninizle yakınlarıma torpil yapacağım. Neticede onlar da okuyucu.
Ablamın da bir isteği var. O da şu:
‘‘Sanatçılar Hakk'ın rahmetine kavuşmadan emekli edilmesinler.’’
Hemen belirteyim, kendisi İstanbul Devlet Opera ve Balesi sanatçılarındandır.
Ne zaman konu sıkıntısı çeksem bu emeklilik meselesini hatırlatır bana.
‘‘Ayol bu kaç kişiyi ilgilendirir’’ derim ben de.
‘‘A, şekerim, bunun operası var, balesi var, orkestrası var, senfonisi var, tiyatrosu var, mehter takımı var, Nevzat Atlığ korosu var, ...’’ derken, bende Türkiye'nin sanatçıya kestiği intibaı uyanır, pes ederim ve bir gün yazacağıma söz veririm.
O ‘‘bir gün’’ bugün işte.
* * *
Yeğenim konservatuvar mezunu. Fülitist. Fakat opera orkestrası ve senfonide boş kadro olmadığından öğretmenlik yapıyor.
‘‘Hiç bizim sorunlarımıza değinmiyor’’ diyormuş annesine.
İşte değiniyorum.
Ey devlet!
Habire okul, cami, hastane, yol, köprü, şu bu yapacağına her mahalleye bir orkestra kur. Misal, ‘‘Valideçeşme Senfoni Orkestrası.’’
‘‘Emsali var mı böyle saçmalığın’’ diyen olursa aranızda, ben de ona ‘‘Siz 100 yıl uyuyan prenstiniz galiba, bugün uyandınız’’ derim. Ayol emsalden geçilmiyor memlekette. Kendine af çıkaran bakanları bile gördük.
* * *
Kardeşimin de var bir parmak basılası meselesi. Fakat ayrı bir yazı konusu yapmak üzere rafta tutmaya devam edeceğim.
Anneminse hiçbir isteği yok. Onun Emin oğlu var zira. Bana müdanası yok.
Nasıl okuyucu istekleri?
Değer değil mi her hafta yer vermeye?
DÜZELTME: Dün, Cumartesi Hürriyet'te yayımlanan iki yazım aynı başlık altında, tek yazıymış gibi çıkmış. Neyse, siz akıllısınız anlamışsınızdır.