Paylaş
Geçtiğimiz pazartesi günü Tülay'la televizyonun karşısında pür dikkat Apo davasını seyrederken gözüm bir ara dışarıya ilişti. Kapının önünde birkaç kişi, yukarıya doğru bakıyorlar. ‘‘Üst katta boş daire var, ona bakıyorlar herhalde’’ diye düşündüm, tekrar televizyona döndüm. Bir süre sonra biraz daha kalabalıklaşarak bakmaya devam ettiklerini fark ettim.
Ev kiralayacak adamın dairenin dış görünüşüyle bu kadar alakadar olmasını ve kız bakmaya gider gibi yedi sülalesini beraber getirmesini yadırgadığımdan, pencereyi açıp neler olduğunu sordum. ‘‘Ağacın tepesinde maymun var,’’ dedi birisi. Meğer sabahtan beri ellerini gözlerine siper edip seyrettikleri şey oymuş.
Bir an aklım, televizyondaki maymunla, sokaktaki maymun arasında gitti geldi ve tercihini sokaktakinden yana kullandı. Evcek dışarı fırladık.
*
Toplum olarak ‘‘seyir’’e pek meraklıyızdır. Hiçbir şey bulamazsak, camın önüne oturup gelen geçeni seyrederiz. Bir huyumuz daha vardır, hiçbir şeye müdahil olmayız. Mesela sokağı seyrederken iki kişinin dövüştüğünü görsek katiyen ayırmaya kalkmayız, seyretmeye devam ederiz. Hem de günümüze renk kattığına sevine sevine. Köprüden kendini atmaya kalkışanları seyrederken ‘‘Atla, atla’’ diye tempo tutanları hepiniz görmüşsünüzdür televizyonlardan.
Bu durumun bir tek istisnası vardır. ‘‘Öpüşüp koklaşan çiftler.’’ Buna asla tahammülümüz yoktu. Bu ahlaka mugayir davranışı sona erdirmek için elimizden geleni yapar, polis bile çağırırız. Öyle ya, çoluk çocuğumuz görürse ne olur; dövüşmeyi öğrensinler ama öpüşmeyi asla!
*
Dışarı çıktığımızda, böyle bir toplumun evlatları olarak ağaçtaki maymunu seyretmeye devam ediyordu sokaktakiler. Maymun el kadar bir şey. Başında onlarca karga, didiklemeye çalışıyorlar. Maymuncuk can havliyle daldan dala zıplıyor, onlar da peşinden. Eminim aşağıdakilerden bahse tutuşanlar olmuştur.
Allah'ım ben ne yapayım şimdi. Hayvan sevgim bu maymun yavrusunun kulağına kadar gitmiş. Öyle ya, sen kalk koskoca İstanbul'da bizim sokağı bul, tam benim önümdeki ağaca çık.
*
Hemen Beşiktaş İtfaiyesi'ni aradım. On dakika sonra tekrar aramamı istediler. Bu arada hayvan hastanesi ‘‘Animalia’’yı da aradım. Belki yapabilecekleri bir şey vardır diye. Yokmuş. ‘‘Ağaçtan indirip getirin, hastaysa tedavisini yaparız,’’ dediler. Anlaşılan Animalia kargalar galip gelirse devreye girecek, o da hayvanı ayaklarına kadar götürebilirsek.
On dakika sonra Beşiktaş İtfaiyesi'ni tekrar aradığımda itfaiye aracının yola çıktığını söylediler. Gerçekten daha telefonu kapatmadan araç sokağın başında göründü.
Görevli Ramazan Er ile Ahmet Topal hazırlıklarını yaptılar, tam ağacın tepesine doğru yükselirlerken maymun işeye işeye kendiliğinden ağaçtan indi. Bir oraya bir buraya zıplıyor, yetişmek mümkün değil. Zaten benden başka da yetişmeye çalışan yok. Herkes korkuyor. Hem arkasından koşuyorum hem de ‘‘Gel kızım’’ diye sesleniyorum. Gerçi daha cinsiyeti belli değil, ancak ‘‘erkek’’ olduğu ispatlanana kadar her hayvan ‘‘dişi’’dir benim için. Çok sevdiğim için erkekliği konduramıyorum onlara.
*
Sonunda yakaladım, kucağıma aldım. Nasıl korkmuş, yüreği nasıl deli gibi atıyor. Bir iki ısırmayı denedi, ısıramadı, o kadar küçük ki. Baktı olmayacak, teslim oldu, sarılıp göğsüme yattı.
Sarmaş dolaş, bir arabaya atlayıp Animalia'ya geldik. Hastane personeli ilk defa maymun görüyormuş. Veterinerler, değil kendisini görmek, teorik olarak dersini bile görmemişler. Lise öğrencisine ‘‘terliksi hayvan’’ın üremesini öğreten eğitim sistemi, veteriner olacak adama ‘‘maymun’’dan söz etmemiş.
*
Bizimle dünya tatlısı, veteriner Funda Köroğlu ilgileniyor. Beraber isim de taktık ona. ‘‘Çekirdek.’’ Hiç durmuyor Çekirdek. Lambanın üstüne zıplayıp oradan aşağı işiyor, rafların üstünden omuzuma atlıyor, tekrar lambaya zıplıyor, arada bir de camın önündeki ağaca atlama girişiminde bulunuyor, ‘‘küt’’ diye cama çarpıp düşüyor, tekrar deniyor. Kuduz aşısı olacak, tutamıyoruz ki.
Personelden biri yardıma geldi, yüzünde bir çuval bıyığı var. ‘‘Ben tumamam, ya ısırırsa,’’ demez mi. ‘‘Bu bıyık sana az gelmiş, biraz daha arttır sen bunu,’’ dedim.
Nihayet büyük uğraşlar sonunda iğneyi yapabildi Funda. Ayrıca çok hareketli olduğundan yola çıkarak, sağlıklı olduğuna karar verdi. Aaa, en önemlisini unutuyordum. ‘‘Kızım’’ derken yanılmamışım, çekirdek yüzümü kara çıkarmadı, ‘‘kız’’ çıktı.
*
İşin en dramatik kısmına geldik. Maymun bebeğimi evlatlık vermek zorundayım. Apartman dairesinde üstelik kedilerin olduğu bir evde onu nasıl barındırabilirim. Ortada dolaşsa olmaz; kafese koysam küçük bir kafeste ona yazık olur, hayvanat bahçesindeki gibi koskoca kafesi de evin neresine koyayım.
Onu, bir gece kalacağı hastanede kendi elimle kafese yerleştirdim. Kapıdan çıkarken arkamdan bakıyordu. Bütün gece, yüzü gözümden gitmedi. Yoksa ne yapıp ne edip ona sahip mi çıkmalıydım.
*
Tek tesellim bundan sonra çok sevildiği bir yerde yaşayacak olması. Fatih Ormanı'nda, Forest Kennel, köpek çiftliğinin sahibi Zeynep Hanım ve ailesi onu aralarına aldılar. İnternet'ten cinsini araştırmışlar, ‘‘örümcek’’ cinsiymiş, hiç büyümezmiş.
Bu yazıyı yazarken Zeynep Hanım'la konuştum. Kafesin içine ipten salıncak yapmışlar, sallanıyormuş. En çok şam fıstığını seviyormuş.
Ben sık sık ziyaretine gideceğim. Belki yolunuz düşerse siz de gider görürsünüz.
Not: Perşembe günü yayımlanan ‘‘Nerelisin Hemşerim?’’ başlıklı yazımda bir hata olmuş, son paragraf yayımlanmamış. Yazı şöyle bitiyordu:
Bizim ülkemizle uzaktan yakından bir ilgisi olmamasına rağmen adlı adınca yazamıyorum. Elin ülkesi, huyunu bilmem, suyunu bilmem. Bakarsınız, ‘‘Vay, sen bizim memurumuza 'Benim memurum işini bilir' mi demek istiyorsun?’’ diye karşıma dikilebilirler. N'eme lazım.
mış muş köşesi
Hafızasını kaybeden bir İngiliz, karısını boşamış.
Ne kaybetmesi, bence aklı başına gelmiş.
Kutan, ‘‘Bahçeli beni dinleseydi, kendisini başbakan yapardık’’ demiş.
Kelin merhemi olsa kendi başına sürer.
Trafik canavarımız dünya 20.'siymiş.
İşte bu iyi haber. Tanrı birincilikten korusun.
Apo ‘‘Üzgünüm’’ demiş.
Duruşma bittiğinde biz de ona aynı şeyi söyleyeceğiz.
Ağustos evlilik ayıymış.
Hadi bakalım, inşallah.
İtalya Başbakanı, Apo davasının sivil mahkemede görülmesini istemiş.
Sizin bir ‘‘Apo’’nuz olursa öyle yaparsınız.
Paylaş