‘‘LAILA şöyle’’, ‘‘Laila böyle’’ derken Laila'nın albümü de çıktı. Adı ‘‘Laila Orient.’’
Yakında filmini de yaparlar. Hatta bir bakmışsınız havasını da şişelemişler.
İyi de olur. Giden var gidemeyen var. Çok şükür ben gidenlerdenim. Daha pazartesi akşamı oradaydım. Laila Orient'in tanıtım gecesinde.
Hadi o gece davetliydim... Kendi irade ve imkánlarımla gittiğim de oluyor doğrusu. Bir kere yerine ve manzarasına bayılıyorum. İçindeki restoranları da seviyorum. Sevmediğim şey kalabalık ve yüksek sesli müzik.
Ne yapıyorum bu durumda?
Restoranlar çift vardiya yemek veriyorlar ya talep fazlalığından... Birinci vardiyada yerimi alıp sakin sakin Boğaz'a bakarak yiyorum yemeğimi. Bu arada önümüzden geçen teknelerden fıstık atılırsa onu da yiyorum. Gezinti tekneleri genellikle tam Laila'nın önünde yavaşlıyorlar. Kaptan mı rehber mi artık her kimse,
‘‘Burası Laila’’ diyor.
Haliyle sirk maymunu durumuna düşüyor insan. Uzatmayayım saat 22.30'da falan, henüz ortalık diskoya dönüşmemişken evimin yolunu tutuyorum. Evet, hesaplar biraz yüksek geliyor. Fakat bu işi sık sık yapmadığımdan yıkılmıyorum. Zaten yüksek dediysem, eğer devlet memuru değilseniz, ocak söndürecek kadar da yüksek değil. Fakat her gittiği yerden ‘‘Alt tarafı ne yedik; evde şu kadara mal ederdik biz bunu’’ diye kalkanlardansanız, evinizde cızbız köftenizi yapıp oturun peşin peşin.
***
Ekonomi biliminden hiç anlamam. Buna rağmen Şefik Öztek'in Laila gibi bir yeri işletmek yerine yan gelip yatmasının ülke ekonomisi açısından daha iyi olmayacağını düşünüyorum.
Ödediğim hesabın, oraya mal getiren bir kamyonet şoförünün çocuğunun okul masraflarına katkısı olduğunu düşünüp içimi rahatlatıyorum.
Laila gibi yerlerin müdavimi olan ‘‘zıpır gençler’’in durumunun ne olacağı hususu ise beni aşıyor. Bu sebepten ‘‘Laila olmasaydı bunlar şimdi topluca kütüphaneye yönlenmişlerdi’’ diyemiyorum.
***
Ve nihayet albümün tanıtım gecesine geliyorum.
Gecenin sunuculuğunu Deniz Akkaya yaptı. ‘‘Yaptı’’ dediğime bakmayın, adet olmuş. Yoksa yapamadı. Her iki kelimenin arasında ‘‘Iıııı’’ladığı ve ‘‘Eeee’’lediği için ben konudan koptum, neyin ne olduğunu anlayamadım.
Kızcağızın kabahati yok, ‘‘Gel yap’’ demişler, o da gitmiş yapamamış. Olağandır. Bu topraklarda, hiçbir hususta, ‘‘Ben bu işi beceremem’’ diyebilen bir kişi çıkmamıştır. Onun yerine ‘‘Bende bir ışık gördüler demek’’ deyip balıklama dalmışızdır hepimiz.
Beni çağırsalardı ben de giderdim ve büyük ihtimalle Deniz kadar bile konuşamazdım. Konuşmak ayrı bir sanat.
Fakat kendisi çok güzel tabii. Keten helvası biçimi verdiği saçlarına rağmen ‘‘Orient’’e uygun kıyafetiyle çok hoş görünüyordu.
***
Denizin üzerine kurulan sahne... Uçuşan tüller... Işıklar... Özel gecelerin, olmazsa olmazı havai fişekler... Dansözler... Ve de ‘‘Orient’’... Adı üstünde. Bu tür müziği sevenler için kaçırılmaz bir albüm. Yurtdışında da satılacakmış. Yapımcısı Ercan Saatçi. Her şey mükemmeldi hakikaten. Gerçi biz sıkışıklıktan ve de bir davette bulunmanın gerginliğinden (var böyle bir şey) o güzelim müziğin hakkını verip kıvıramadık. Ama eminim siz yerinizde duramazsınız.
Albümde Mirkelam da var. ‘‘Unutulmaz’’ı Fransızca seslendirmiş. Gülümsün Özkök Saatçi'yle düet yaptıkları bir bölüm de var şarkıda. Orada sahnede de okudular. Çok güzeldi. Mirkelam'ın tadına ne zaman varacağız milletçe, merak ediyorum. O sakin sesinin, yorumunun... Güzelim şarkılarının...
Mirkelam için bir şey istiyorsam namerdim. Tanımam, etmem çocuğu. Onu ıskalayanlar için üzülüyorum sadece.
***
Daha çok anlatacak şey var ama köşeme sığmaz taşarım diye korkuyorum. Emin Çölaşan'dan ödünç yer istesem vermez ki şimdi. E, bu konudan tefrika da olmaz. Haliyle kesin bitiriş yapıyorum.
MIŞ-MUŞ
Ebru Gündeş, ‘‘Türkiye'de kimse şov yapamıyor’’ demiş.
Bu konudaki yaratıcılıklarını sahne dışında tükettiklerinden...
*
Ecevit, ‘‘Bodrum'u 40 yıldır görmedim’’ demiş.
Manken olsaydı takdir edecektim, fakat başbakandı kendisi.