‘‘ALLAH'ım, ramazan gününde diliyorum ki bir anda her şey tersine dönsün ve inanılmaz bir yükselişe geçeyim.’’
Mezarlıkta kolları iğneden delik deşik, cansız yatarken bulunan Burçin böyle yazmış günlüğüne.
İstediği oldu. Yükselişe geçti hakikaten. Günlerdir bütün gazetelerin baş sayfasında boy boy fotoğrafları yayımlanıyor. Artık onu tanımayan yok. Ama bu, her şeyin tersine dönmesiyle gerçekleşmedi maalesef. Her şey o lanet olası yolda daha da ileri gitti ve mezarlıkta son buldu.
Öteki taraftan yine gencecik bir kız, evli bir adam uğruna kendini yangın merdiveninden aşağı bıraktı.
Ne oluyor bu kızlara?
Gençlere daha doğrusu...
Uyuşturucudan ölenler...
İntihar edenler...
Chat yaparken birbirlerini ölüme çağıranlar...
Tinerciler ayrı yara...
Etrafıma bakıyorum, hayatta olma nedeni kulağında cep telefonuyla birinin cipinden inip ötekinin cipine binmek olan kızlar topluluğu...
A, yeter ama artık!
Yok, ‘‘Gençlerimize sahip çıkalım’’ demeyeceğim. Bu lafla ne demek istendiğini, adresin neresi olduğunu hiçbir zaman anlayamamışımdır zira. Öyle içi boş, laf olsun şık dursun diye söylenmiş sözlerden biri olduğunu düşünmüşümdür. Onun için böyle bir çağrıda bulunmayacağım. Sadece gençler konusunda enseyi kararttım da sizinle dertleşeyim dedim.
***
Bir de şu intihar eden genç kızla sevgilisinin birbirlerine çektikleri mesajların gazetelerde yayımlanmasına takıldım.
En son Tuğçe'nin ölmeden hemen önce çektiği mesajlara ilişti gözüm.
‘‘Kocacım’’ diyordu. Gerisini okuyamadım.
Birinci sebep, ‘‘Kocacım’’ lafı her zaman sinirime dokunmuştur. Kadınlar açısından bir teslimiyet içerdiğini düşünmüşümdür hep. Onun için hiçbir kadının ağzına yakıştıramam. Hele üniversite öğrencisi gencecik bir kıza... İster cinayet, ister intihar olsun, Tuğçe'nin o marazi ilişkiden kendini kurtarıp pırıl pırıl olabilecek geleceğine bakamaması hep bu teslimiyetten değil mi?
Yani ‘‘Sevgilim’’ gibi masum değil ‘‘Kocacım’’.Şiirsel hiç değil.
İkincisi, Tuğçe'nin sevgilisiyle arasında kalacağına inanarak yazdıklarını öğrenmek istemiyorum. Anahtar deliğine gözünü uydurmuş röntgenci gibi hissediyorum kendimi.
Ya da onlar benim mesajlarımmış da şimdi 70 milyonun önünde adeta çırılçıplak kalmışım gibi utanıp sıkılıyorum.
Tamam, baba kızının öldürülmüş olabileceğini düşünüyor, gerçeğin ortaya çıkmasını istiyor da... Bu mesajların gazetelerde yer alması şart mıdır?
Yoksa bir tek ben mi rahatsızım bundan?
MIŞ-MUŞ
Türkler ne şişman ne de çiroz gibiymiş.
Her şey gibi bunda da ortalama, idare edip gidiyoruz işte.
*
Einstein ve Darwin'in otistik olduğu iddia edilmiş.
İnsanın otistik olmadığına lanet okuyası geliyor.
*
Erdoğan ‘siyasi şirket ve siyasi cemaat anlayışına karşıyız’’ demiş.
Pratikte de mi?
*
Rus sevgili modası varmış.
Türk kadınları olarak Rusya'nın tez günde eski günlerine dönmesine duacıyız.