Kısa kısa...

Ekonominin düzelmesini isterseniz, kolayı var. Maymun gibi davranacaksınız.

Artık ne kadar maymunlaşabilirseniz... Bahçedeki ağaca mı tırmanırsınız... Avizeye asılıp sallanır mısınız...

Bir bakmışsınız ekonomi düzelmiş.

Şaka değil. Başbakan yardımcısının açıklaması var.

‘‘Maymun gibi davranılması durumunda ekonomik olarak rahatlama yaşanacak’’ diyor.

Fakat şükreder misiniz yoksa hevesiniz kursağınızda mı kalır, açıklamayı yapan bizim değil, Singapur'un başbakan yardımcısı. Oralarda bu yıl maymun yılıymış da...

Ben üzüldüm şahsen. Hiç olmazsa çaresi vardı, yapardık maymunluğumuzu, düzeltirdik. Şimdi yine onun bunun eline bakacağız, düzeltiyorlar mı düzeltmiyorlar mı...

Ama düşünce dediğiniz çeşit çeşit... Siz ‘‘Aman beterin beteri varmış, vatandaşından ilaveten bunu da isteyen yöneticiler mevcutmuş şu yeryüzünde’’ diyebilir, başbakan ve bakanlar kurulunu minnetle bağrınıza basabilirsiniz.

Yahut, ‘‘Bundan öte maymunluk da mı varmış?’’ diye meraklanabilirsiniz de tabii.

*

Hiç olmazsa hastalıklarda eşitlik var diyordum. Meğer kazın ayağı öyle değilmiş. Az önce öğrendim, zenginle fakirin böbrek taşı farklıymış mesela...

Tıbbi terimlerden anlamam, siz de anlamazsınız... Bizim anlayacağımız, zenginin taşı, vücudu terk ederken zorluk çıkarmamak üzere, düzgün, cilalı, kaygan iken fakirinki moloz cinsindenmiş!

Tabii ki uyduruyorum. Belki de tam tersidir taşların durumu. Belki de fukaraya hiç olmazsa taş hususunda torpil geçilmek suretiyle adalet sağlanmaya çalışılmıştır. Bilmiyoruz. Bildiğimiz, fakirle zenginin kendilerine has böbrek taşlarının olduğu.

Ben esas, hastadan çıkan taşları evirip çeviren, sonra gidip hastanın ekonomik durumunu soruşturan, taşlarla ekonomik durum arasında bağlantı kurmayı akıl eden, bu bağlantıyı herhalde uzunca bir süre takip eden, sonunda yukarıdaki neticeye varan ve nihayet vardığı neticeyi kamuoyuna duyuran doktoru tebrik etmek için yazdım bu yazıyı.

*

Tamam, etini yemiyoruz ama, çok sevimli olduğunu kabul edelim. Gerçi hiç yakından görmedim. Hatta uzaktan görmüşlüğüm de yok, sadece fotoğraflardan biliyorum. Bu sevimlilik bana bilgisayarın bir oyunu da olabilir tabii. Bilgisayar icat edildiğinden beri kimse kendisi değil zira. Photoshop denen hadise domuzlara da uygulanıyor olabilir.

Fakat kim, neden domuzu güzel göstermek istesin? Hiç.

Demek kendiliğinden sevimli hayvancık.

Ve benim bildiğim, insan gibi yüzüne ifade veren tek hayvan. Mimik yapıyor. Ki, hayvan denen yaratık duygularını sadece vücut diliyle anlatır. Kuyruğunu sallar, kulağını diker, pençesini geçirir, şaha kalkar. Öyle kaşının birini kaldırmak, ağzının kenarıyla hafifçe gülümsemek gibi küçük oynama halleri göremezsiniz. Oyunculuk diliyle, hayvanlar için ‘‘rol çalan’’ diyebiliriz.

Fakat işte domuz gülümsüyor. İnanmayan geçtiğimiz salı günü Milliyet'in orta sayfasına baksın.

Bir başka fotoğrafta da şaşkın, üzgün ve endişeli. Bunu teyit içinse çarşamba günkü Vatan'ın orta sayfasına bakacaksınız.

Hadi yüz ifadesi bir yana, uçuk pembe renginden dolayı kendisinden romantik hareketler beklediğimiz domuzun nasıl olup da hastalıklara sebebiyet verdiğini anlamış değilim. Üstelik dünyanın başka hiçbir yerinde hiçbir şeye sebebiyet vermezken...

Diyeceğim suçun tamamını domuza yüklemeyin. Unutmayın ki biz icabında panzehir olarak kabul edilen yoğurttan bile zehirlenmeyi becerebilen bir toplumuz.

*

Bazı insanların evde nasıl davrandıklarını, yakınlarıyla nasıl konuştuklarını çok merak ederim. Doğal hallerini yani...

Aslında benimkine merak denmez. ‘‘Bildiğimi teyit etme isteği’’ demek daha doğru.

Bildiğimse şudur: Ele güne karşı nezaketten kırılan insanları evde tanıyamazsınız. Böyledir genellikle.

Bugünlerde mesela Biz Evleniyoruz'dan Arzu'nun evini gözetlemek istiyorum. Acaba tezimi doğrulayanlardan mıdır kendisi?

Devamlı mütebessim bir yüz...

Herkese hoşgörü...

Bir olgunluk, bir zarafet, bir incelik...

Kibarlıktan her bir kelimeyi eze eze zeytin ezmesine çevirme...

Aslında saraydan çıkmış da yanlışlıkla evlenme evine düşmüş gibi bir haller...

Kimse ona layık değil. Zaten bir prensesin oralarda koca aramaya ihtiyacı olabilir mi? Rica edeceğim yani, kendinize geliniz.

Hakikaten çok istiyorum Arzu'yu gözetlemeyi. Kuş olup penceresine konsam, anlamaya çalışsam hangi saraydan çıktığını... Simit Sarayı mıdır artık...

Acaba diyorum, bizim bilmediğimiz ‘‘Yarışma mafyası’’ diye bir şey mi var? Belki insanları kolundan tutup zorla yarışmaya sokuyor... Neyse elendi de kurtuldu kızcağız.

MIŞ-MUŞ

Erdoğan çifti Bush'un ikiz kızlarına eşarp götüreceklermiş.

İki de pardösü götürsünler bari.

Balkanlar'dan soğuk hava ve kar gelmiş.

Bakın bu sürpriz oldu!

Yılmaz Erdoğan ‘‘Çok zorlarsanız özel hayatımla ilgili yalan söylerim’’ demiş.

Alá! Bizim de doğruyu aradığımız yok zaten, maksat flaş bir haber olsun.

Bush ‘‘Ortadoğu'yu özgürleştireceğiz’’ demiş.

Bu bir şifre! Aslında ‘‘Bombaları yükledik geliyoruz’’ diyor.

SSK Hastanesi'nde hurda cihazlarla ameliyat yapıldığı ortaya çıkmış.

Kurumun kendisinin hurdası çıkmışken ne bekliyordunuz?
Yazarın Tüm Yazıları