Başkan’la buluşmasındaki duruşu milletçe gururumuzu yaralamıştı. Ayakta duruyordu galiba... Pozu şimdi tam hatırlamıyorum ama pek bir önem verdiğimiz "meydan okuma" hali yoktu netice olarak.
Son seçimde oylarının neredeyse tamamını kaybetmesinde bunun da payı olabilir bakın!
Oysa Ecevit "en halktan" başbakanımızdı. Kasketini takıp otobüse binen, bisküvisini bakkaldan kendi alan... Fakat halkın psikolojisini şeyttirememiş demek!
Biz "pabuç bırakmayan" adam severiz.
Gerektiğinde "posta koyan"... Hatta gerekmediğinde bile.
Erdoğan, bu açıdan Ecevit’ten daha çok "halkı tanıyan biri" olarak çıkıyor karşımıza.
Ki oturuşunu görmüşsünüzdür Bush’un karşısında. Başkan’ın iki ayağı yere basarken bizimkinin bir bacağı ötekinin üzerinde ve üstte olan bacağın ayağı Bush’a doğru uzanmış...
Bu oturuş bizim içindir.
Oradan bize, yani seçmene selam etmektedir Erdoğan.
Fotoğrafın altına "Erdoğan, Oval Ofis’te gayet rahat bir tavır sergiledi" yazdırmayı başarmıştır nitekim.
Tamamdır bu iş.
Bu fotoğraf seçim gezilerinde orada burada karşınıza çıkacaktır. Görürsünüz.
Keşke iki de tokat atıp gelseydi.
Vallahi.
İddia ediyorum, artık en az on sene kimse tutamazdı Erdoğan’ı!
* * *
Aslında aldığımız terbiye tam aksi yönde.
Çocuğa daha çişini söyleyemediği çağlarında öğretmeye başlarız "efendi" olması gerektiğini...
Bacak bacak üstüne atmak...
Ayakları karşıdakinin ağzına doğru uzatmak...
Sesli gülmek...
Efendiliği bozar.
Budur öğretilen.
Gerçi sokakta dayak yiyen değil, dayak atan taraf olması da öğretilir çocuğa.
Zaten çocukların tepe sersemi olup içeriyle dışarıyı birbirine karıştırdığı çoktur.
Başbakan’dan da beklenen bu!
Misal, pamuk üreticilerinin karşısında Bush’un karşısında oturduğu gibi otursa, kimse "Rahat bir tavır sergiledi" demez. "Erdoğan’ın pamuk üreticileri karşısındaki tavrı saygısızlık olarak nitelendirildi" denebilir daha ziyade.
Aslında Başbakan’ımızın içeriyle dışarıyı birbirinden ayırdığı yok pek. Orada eli ayağı durmasa, burada dili durmuyor falan.
Fakat memnunuz kendisinden.
Görürsünüz seçimde. Değil mi ki "gayet rahat tavırlar" sergiledi...
MIŞ-MUŞ
"Ben çalıntıyım" diye bağıran cep telefonu çıkmış.
Yetmez! Yanına iki tane de "Şahidim" diyenden lazım.
36 yaşındaki öğretmen, 13 yaşındaki öğrencisiyle kaçmış.
"Eti sizin" demeyecektik!
Bir işadamı, eşine, 4. evlilik yıldönümlerinde 360 bin Euro’luk otomobil hediye etmiş.
Adam marjinal! Halbuki bu yıl işadamlarının "aldatma" yılıydı.