Hatta daha da beter. Kábus denen şey uyanınca biter hiç olmazsa.
Bakın, bu konu sizi hiç ilgilendirmeyebilir. Ama sabahı sabah etmiş, hatta öğleyi bulmuş ve hálá bir an olsun gözünü kırpmamış biri olarak başka bir şey anlatamam size bugün. Burası samimi bir köşe.
* * *
Yaklaşık bir sene önce, ablamın terk edilmiş olarak sokakta bulduğu ve evlat edindiği Tin Tin, dün gece bana yatıya geldi. Bende de iki kedi var biliyorsunuz.
Ve siz rahat yataklarınızda mışıl mışıl uyurken, benim gecem bunları sağ salim bir arada tutabilmek için saat başına on taneden az olmamak şartıyla alternatif üretmekle geçti.
Peki işe yaradı mı bir teki olsun?
Asla!
Fakat hayvanlar álemiyle ilgili, edinmiş olduğum yeni bilgiler yabana atılacak gibi değil.
Keşke filme alsaydım diyorum şimdi. Böyle belgesel olmaz, böyle çaresiz kalınmaz.
Mesela...
Kapı denen şey kedi ve köpekler için hiçbir mana ifade etmiyor. Kapalı olmasıyla açık olması arasında hiçbir fark yok. Biri bir yanda, öteki öbür yanda, hálá birbirleriyle bakışıyorlar. Vallahi görüyorlar birbirlerini, sadece hissetmek değil.
Bu tarafta mütemadiyen ses çıkartmakta olan, ani bir makam değişikliğine giderse anlıyorum ki kapının öte yanındaki kıpırdadı.
* * *
Kaç senedir kedim vardır...
Kaç sokak kedisi elimden gelip geçmiştir...
Fakat kedilerin isterlerse yaylı çalgılar topluluğunu aratmayacaklarını bilmezdim. Gerçi akort kısmında takılıp kalıyorlar, o başka.
Sırf bu değil.
Daha neler öğrendim.
Kediler korku anında, et, kemik, kas, ne varsa yok edip posttan ibaret bir hale gelebiliyorlar mesela. Yoksa yerle yatak arasındaki yarım santimlik boşluğa nasıl sığarlar söyler misiniz bana?