İzmir’den annem geldi

Ne yaratıcı başlık ama... ‘Ankara’dan abim geldi’ye nazire yaptım aklım sıra.

Nazireye devam edecek olursak evde bayramdan ziyade bir imtihan havası... Görüşmediğimiz süre içerisinde her birimiz kaç gram aldık, kaç gram verdik, doğru beslendik mi, ince giyindik mi, gönül kırdık mı, çizgiden saptık mı, yamuk yaptık mı...

Hele ince giyinmek çok önemli. Ona göre bu durum her kötülüğün anası gibi bir şey. Yolda giderken başımıza saksı düşse ince giyindiğimize yoracak. Bir psikiyatr masaya yatırsa annemi, derinlerden bir yerden ince giyinmeyle ilgili bir problem çıkar muhakkak.

Bir tek alevlerin eksik olduğu, bir nevi cehennemde yanmanın provalarını yaptığımız şu günlerde bile hırkayla geziyor.

Fakat bir yandan da kendisini anlamıyor değilim. İzmir’den gelmek ne demek... Başını camdan uzatırsın alev yüzünü yalar, içeri kaçarsın... Geceler için uyku arasında 10 dakikada bir seni otomatik olarak ıslatacak Zihni Sinir projeleri üretirsin... Ayakkabıların asfalta yapışır... Rafadan yumurta için yumurtaları balkona bırakman yeter...

Haliyle İstanbul’u bayağı serin buluyor annem. ‘Uluorta söyleme bari’ diyorum, tuhaf tuhaf bakıyorlar etraftan zira. Herkes ne bilecek nereden geldiğini...

Neyse imtihandan başarıyla çıktık sayılır. Kardeşim bir tek ev durumundan çaktı.

Aslında bir dekorasyon dergisine minimal döşenmiş bir evi, işte mesela kardeşiminkini anlattıracaksın anneme...

‘Ev sahibinin kendisini hastanedeymiş gibi hissedebilmesine olanak sağlamak için mekánın tamamında beyazın çeşitli tonları kullanılmış. Buğday unu beyazı, diş beyazı, gözakı beyazı, Van kedisi beyazı... Tek sorun, evde ancak kar gözlüğüyle gezilebilmesi...

Dekorasyonla ilgili tüm seçimlerde
‘dinginlikten çatlamaya’ önem verilmiş.

Salondaki L şeklinde beyaz kanepeye eşlik eden büyük cam sehpa... Ayol bari bu ahşap mahşap koyu renk bir şey olsaydı!

Ev sahibi çarşaf, yastık kılıfı, pike nevresim ve havlularda da tercihini beyazdan yana kullanmış. Çiçek böcek hak getire. Karşıdan pikeye sarınmış yatana bakınca insanın Fatiha okuyası geliyor.

Duvarlar hayal gücüne imkán tanımak için boş bırakılmış. Bakana serbestlik sunuyor. Gözünüzü kapayıp hayal edeceksiniz... Artık dağların arkasından güneş batarken bir yandan da şelalelerin coştuğu, camcılarda satılan resimlerden mi olur yoksa Bedri Baykam’dan manası kendinde saklı bir şey mi...

Eğer bu çölde serap gibi bir şey değilse bir köşede kan kırmızı bir şamdan duruyor sevgili dekorasyon severler. Ev sahibinin bir arkadaşı
‘Ben seyahatteyken şamdanıma bakar mısın?’ diye emaneten bırakmış olmalı.’

Öğle tatilinde derman

Kan beynime sıçradı.

23 yaşında bir kız ‘Bugün biraz moralim bozuk yaa... Yarın doğum günüm ve ben 24 yaşıma merhaba diyorum. Düşündükçe ağlayasım geliyor’ derse sizin de sıçramaz mı?

Aslında kız haklı da olabilir. Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir; bugün 23’ten 24’e koşan, demek yarın 44, 45, 46 diye gidecektir. Hani bugün için olmasa da yarın için ağlanabilir. Peşin vergi gibi bir şey.

Kızın önünde kıymetini bilemediği eski yaşları için ağlama faslı var daha. İleride çift taraflı ağlayacak yani. 45’inde bir yandan 46’sı için yanarken bir yandan da zamanında boşu boşuna ağlayasının geldiği 24 yaşı için dövünecek.

Ömür dediğiniz şey böyle gelip geçiyor zaten. Gelecek için endişelenip, geçmiş için hayıflanarak...

Kadın-erkek ilişkilerinde bile kavgaların altında bu yatar çoğu zaman.

‘Ya yarın aldatırsan beni...’

Hayır, tamam endişelenelim de... Bunun bugüne bir faydası dokunsun bir yandan da...

Mesela,

Yarın gideceği kesin olan adamın/kadının bugün keyfini sürelim...

Ya da nasıl olsa ölüm var diye bugün yaşamaya bakalım...

Katiyen. Öyle oturup ağlıyoruz.

Şimdi bu 23 yaşındaki kızcağız genç kalmanın sırrını merak ediyor.

Ne sırrı ayol? Sır mı kaldı ortada? Gazetelerde yazı dizileri çıkıyor, kitaplar yazılıyor... Fakat ne yapılırsa yapılsın nüfus káğıdında bir tashih söz konusu değil tabii. Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete; ister ceviz içi gibi olun ister tef gibi kıyamet aynı uzaklıkta.

‘Ölücem’ diye değil de sırf ‘Buruşucam’ diye ağlayanlar içinse, ‘Mevlám binbir dert vermiş beraber derman vermiş’ diyebiliriz. İstanbul’da ‘derman’dan geçilmiyor maşallah. Öğle tatilinde bile derman dağıtanlar var.

23 yaşında lakin ileriyi gören kızcağızın kendisiyle ilgili bir de tespiti var. ‘Bende biraz yaşlılık fobisi var galiba’ diyor. Ben de huzurlarınızda soruyorum, ‘Biraz mı?’

Şimdilik belki ayakta tedavisi mümkündür ama 45’ine geldiğinde beyaz bir odada uzunca süre boylu boyunca yatması gerekebilir. Benden söylemesi... Ona ve bütün benzerlerine.

MIŞ-MUŞ

Erkeklerin göremediği kırmızı tonları kadınlar görüyormuş.

Sulh olmalarının imkánsızlığını anlayın artık...

Tamer Karadağlı’ya seks tuzağı kurmuşlar.

Ya sormayın... Öyle doğru yolda giderken...

TCDD Genel Müdürü ‘Kazanın raporları çıksın, ceza neyse çekeriz’ demiş.

Ceza ‘Hızlandırılmış trenle müebbet yolculuk’ olmalı.

Milli Eğitim Bakanı Çelik Liselere Giriş Sınavı’na giren 634 bin 787 öğrenciden 64 bininin sıfır puan almasıyla ilgili ‘Sıfırları abartmayın’ demiş.

Tamam ama bazıları da bu hükümeti abartmasın!
Yazarın Tüm Yazıları