İmajıma paralel olarak...

‘İnsan en az kendini tanır’ derler ya... Doğru.

Ben mesela...

Geçen gün kardeşime dedim ki, ‘Hiç sataşma huyum yoktur, kimseyle dalaşmam, gayet geçimliyimdir.’

O sırada yolda yürümekteydik. Kardeşim adım atamadı, dondu kaldı. Belki birkaç saniye dili bile tutulmuş olabilir, hemen cevap veremedi zira.

Bir müddet sonra ‘Söyleyecek bir şey bulamıyorum’ dedi.

Demek ki mevcut imajım zannettiğimden farklı.

Hayır sırf kardeşim olsa... Sık sık fikir ayrılığına düştüğümüzden şey ediyor diyeceğim... Fakat mesela Gani Müjde de onun gibi düşünüyor ki ikinci defa eli maşalı kadın rolünü uygun gördü bana.

İlkini biliyorsunuz. Hayat Bilgisi. Sırf eli maşalı da değil, yarı deliydim aynı zamanda. Şimdi yeni bir dizinin çekimlerine başladık. Daha ilk bölümde Aykut Oray’ın kafasına kitap fırlatma sahnem var. Ve burada daha da üşütüğüm.

Bir de bu ikisinden öncesi var hatırlarsanız... Pembe Patikler. Yani etti üç.

Bu ne demek?

Artık geri dönüş yok demek. Tecavüzcü Coşkun misali yapıştı kaldı üstüme bu karakter.

Hayır, kalsın önemli değil de... Bana rolü getirirken ‘Pakize iyi oyuncudur, bunun altından kalkabilir’ diye mi düşünüyorlar? Hiç sanmıyorum. Sanki ‘Bu, Pakize’nin ta kendisi’ diyorlarmış gibi geliyor.

Kısacası ‘Türk Dizi Tarihi’ne ‘Ha bire adam döven üşütük kadın’ olarak geçmek değil, piyasada aslen bu olduğum kanaatinin oluşmuş bulunması dokunuyor bana. Fakat gerçekler acıdır.

Kendimi olduğum gibi kabul etmem lazım sevgili okuyucularım. Aksini iddia etmenin bir anlamı yok. ‘Görünen köy’ gibiyim.

Şimdi mecburen dövecek adam arıyorum. İmajıma paralel olarak...


Ev kadınları dışarı açıldı


Cumartesi günleri bu köşede yer almakta olan yazılar topluluğunun, yurttan sesler topluluğu misali, birbirleriyle uyum içerisinde olmaları mı gerekir, yoksa her biri ayrı telden çalsa da olur mu, bir türlü kestiremedim.

Her neyse... Yukarıdakiyle alákasız bir konuya geçiyorum.

Ev kadınları çok değişti.

Bilmem farkında mısınız, dışarı açıldılar.

Ne bakımdan... Birincisi, evlerde yıllardır sürmekte olan ‘üç çeşit tuzlu, iki çeşit tatlı’ devri sona erdi. Artık ev kadınları birbirleriyle kafelerde, çay bahçelerinde buluşuyorlar. Bütçelerine göre. Otellerin çay salonlarında toplaşanlar da var.

Fakat can çıkıp huy çıkmayacağından, çantalarında bir çeşit olsun kurabiyeleri mevcut. Bir ara naylon poşeti usulca çantadan çıkarıp masaya koyuveriyorlar.

‘Türk kadınının en belirgin özelliği nedir?’ diye sorsalar, hepsinin ‘sarışın’ olmasından sonra bu geliyor bence.

‘Yiyeceksiz çıkmam abi!’

En üst sosyal sınıf mensubu olsun isterse... Hiç olmazsa çantasında bir paket diyet bisküvi vardır.

Bu açıdan bakınca, kadınlar matinesine dolmayla gittikleri günlerden beri durumda bir değişiklik yok.

Fakat çayı termosla getirmeyip müesseseye sipariş vermeleri büyük aşama tabii.

‘İkinci dışarı açılma olayı’ ise ‘sohbet konusu’ yönünden oluyor.

Gerçi temada bir değişiklik yok. Yine ‘kimin eli kimin cebinde’, bilenler bilmeyenlere anlatıyor. Fakat kadro genişledi. Mahallenin dışına çıktılar. Artık kulakları çınlatılanlar Havin, Zinnur, Aliye, Esma, Baran... Sonra Sibel, Hülya, Gülben, Asena, Seda... Mahalleliden tek laf yok.

Geçen gün böyle bir gruba denk geldim bir yerde... Allah sizi inandırsın başka tek kelime etmediler. Ha, pardon bir ara hepsinin ortak tanıdığı olan bir kızcağızı çekiştirdiler ama neticede yine lafı kızın Esma’nın gençliğine benzediğini söyleyerek bağladılar.

Şimdi bu ‘dışarı açılmak’ değil de nedir sorarım size?

MIŞ-MUŞ

Sağlıklı beslenme öğütleri Britanyalıları hem bunaltmış hem de kafalarını karıştırmış.

Ben öğütlerin Britanyalılaştırdıklarındanım, ya siz?

UNDP başkanlığına seçilen Derviş’in baş görevi günde 1 dolara mahkûm 500 milyon kişiyi doyurmakmış.

Zavallıcıklar... Açlığa talim etmeye devam.

Erkeğin sosyal ama evcimeni, kadının marifetlisi idealmiş.

Uzun lafın kısası budur!

İyi uyku için bol muz yemek gerekiyormuş.

Uykutisyenler diyetisyenlere karşı!
Yazarın Tüm Yazıları