HANİ neredeyse otomobil fiyatlarında bile yılbaşı indirimine gidiliyorsa, bu hediye işini iyice abarttık demektir.
Eskiden ufak tefek esprili şeyler alırdık birbirimize yılbaşı hediyesi diye... Şimdi bırakın hediyelerin büyümesini, çoluk çocuğa üst baş bile düzülüyor. ‘Eski bayramlar’ diye hayıflanmayın hiç, bayramlar yok olmadı, yılbaşına kaydı sadece. Giyim kuşam mağazalarına girilmiyor izdihamdan. 0-3 yaş çocuklar için gece elbisesi gördüm, yemin ederim. Hem de siyah. Tüllü, dantelli falan.
Kimseyi ayıplamıyorum. Benim de en sevdiğim şeydir alışveriş yapmak. Her vesileye sımsıkı sarılırım. Hele hediyeleşmek... Ben alayım, bana alsınlar, bayılırım.
Fakat bendeki bu hediye genine (Her şeyin bir geni var, bunun da vardır mutlaka) karşılık bünyemde kabiliyet genine rastlamak mümkün değildir kanaatimce. Bütün alışveriş merkezleri dolaşılır, bütün dükkánlara girilir, bütün mallar ellenir de sonunda kele tarak, dişsize diş fırçası alınır da çıkılır mı, sorarım size... Hani bir kere de birine denk düşse aldığım bir şey... Vaki değil.
Kişilere uygun hediye seçmek hakikaten bir sanat. Demek benim bu sanat dalına yatkınlığım yok. Fakat şıklık olsun diye kütük gibi çocuklarına bale dersi aldıran ana-babalar misali asla vazgeçmiyorum.
***
Hediye deyince... Kimse açık etmez ama herkes en az bir kere yapmıştır. Gelen hediyeyi paketinden bile çıkarmadan başka birine götürmekten bahsediyorum.
Daha çok ev ve düğün hediyelerinde olur. Bir ara bakarsınız ki ev zücaciyeci dükkánına dönmüş, bir bir birilerine götürmek suretiyle stoku eritme yoluna gidersiniz. Yalnız çok dikkat edeceksiniz, götürdüğünüz hediye getirenine denk gelmeyecek. İşin ucunda kaş yapayım derken göz çıkarmak da var yani.
Bayramlarda, çikolata bolluğunda da yapılır aynı şey. Fakat bunun da birtakım tehlikeleri olabiliyor. Geçenlerde bir arkadaşım anlattı, babası kendisine gelen bir kutu çikolatayı almış götürmüş bir yere... Paketi açmışlar, içinden arkadaşımın babasına hitaben yazılmış tebrik kartı çıkmış.
Bir keresinde annemle benim başımıza da geldi benzer bir durum. Evde yığılmış olan çikolata paketlerinden birini alıp gittik bir ev ziyaretine... Ev sahibi teşekkür etmek için açtığında iki adet kristal kül tablası çıktı paketten. Artık güzelim tablaları kaptırdığımıza mı yanalım, yoksa çikolata paketiyle hediyelik eşya paketini ayırmaktan aciz oluşumuza mı... Hálá zaman zaman düşünürüm, ayol insan paketin ağırlığından ya da sallayınca çıkardığı sesten falan anlamaz mı...
***
Esasında lafa yılbaşı hediyesinden girip başka bir konuya değinecektim ama hediye kısmı uzadı. Diyeceğimi şöyle özetleyeyim:
Şimdi, bu yılbaşı kutlamalarını Hıristiyan ádeti diye reddedenler var di mi... Ben de diyorum ki keşke tamamen Hıristiyan ádeti olsa... O zaman belki onların o meşhur Noel yemeğini de kapmış olurduk. Hani dünyanın öbür ucundaki üyelerinin bile koşup geldiği aile yemeği geleneğini... Hiç görmedim. Ala ala sırf ışıklı çam ağacının altına hediye bırakma kısmını almışız. Gerisiyse tamamen kendi icadımız. Misal, geceyi kusmadan bitirene eğlenmiş gözüyle bakılmaması falan... Tamamen bize has.
MIŞ-MUŞ
Diyetisyenlerin ‘bir dilim incecik kepekli’ şeklinde sınırlama getirdikleri ekmek, kansızlık ve kısa boy için gerekliymiş.
Siz en iyisi bir yiyin, bir yemeyin!
*
Erdoğan, hükümetin dış politikasını ‘Dik dur ama dikleşme’ şeklinde özetlemiş.
Gerçi en son AB’nin karşısında dikleştiler ama buna karşılık Kıbrıs konusunda pek dik duramayacaklar, o başka...
*
Her hediyenin bir mesajı varmış.
Bunu en iyi, işlerin kilit noktasındaki bazı memurlar bilir.