BAKMAYIN asık suratlı, koyu renk elbiseli, molla ağırlığında insanlar olarak göründüğümüze. İçten içe milletçe çok komiğiz.
Mesela geçenlerde Balıkesir'deki deprem tatbikatını keşke bütün dünya duysaydı da gizli kalmış bu yönümüz ortaya çıksaydı.
Şimdi ister misiniz Ahmet Altan gibi ben de manşet olayım? ‘‘Bu kadın Türk düşmanı’’ desinler? ‘‘Komik’’ dedim diye.
Gerçi ‘‘komik’’ demek suçsa bir yandan da yaşadım demektir. Zira elimde bendenize ‘‘Çok komiksiniz’’ denilen yüzlerce faks var. Tazminat zengini olurum vallahi.
* * *
Ahmet Altan'dan laf açılmışken...
Yalnız konuya girmeden önce bu satırları kardeşime inat yazdığımı belirteyim. Çünkü kendisi ‘‘Bugünlerde Ahmet Altan lehine tek satır yazamazsın’’ diyerek beni kışkırtmış bulunuyor.
Aslında kimsenin aleyhinde lehinde yazacak değilim. Yemin ederim bir hakem tarafsızlığındayım. ‘‘Bizim takım’’, ‘‘Karşı takım’’ demeden fikrimi beyan edeceğim.
Gerçi hakeme falan da gerek yok. Ortada yazarın Almanya'da yaptığı konuşmanın bandı var. Galiba bütün gazetelere de dağıtılmış. Öyle dedi televizyonda Altan. Kendi yollamış ya da yollatmış.
Ben atladım herhalde, hiçbir yerde okumadım metni. Ama Ahmet Altan'ın bu bandı göğsünü gere gere yollamış olması kendisine atfedilen sözleri söylememiş olduğunu düşündürüyor insana.
Bir yandan da diğer taraf, daha bir ay önce yayın ilkelerini ilan etmiş bir kurum olarak elinde delil olmadan birini töhmet altında bırakacak zihniyette hiç değil.
E nedir peki?
Galiba kabahat ‘‘Ben duydum, ‘böyle böyle' dedi’’ diyenlerde. Öyle emin konuştular ki demek...
Geçen akşam Ahmet Altan’ın konuk olduğu bir televizyon programına bağlandı onlardan biri. Altan, ‘‘Benim bu lafları söylediğimi duydunuz mu?’’ diye sordu kendisine.
‘‘Evet duydum’’ ya da ‘‘Hayır duymadım’’ diyecekti ama ikisini de demedi şahit olacak beyefendi. Onun yerine ‘‘Konu bu değil Ahmet Bey’’ diye başlayan yuvarlak cümleler kurdu. Netice olarak Altan'ın o sözleri söyleyip söylemediği anlaşılamadı. Arif olanlar dışında tabii.
Ben o programı hazırlayan ve sunan çok sevdiğim arkadaşımın yerinde olsaydım,
‘‘Beyefendi!
Bir insan bir lafı ya duymuştur ya duymamıştır. Duyduysanız burada da tekrar edin. Yok duymadıysanız Türkiye'nin en saygın gazetelerinden birini yanıltmaya ne hakkınız var sizin?’’ derdim o şahite.
* * *
Benim anlamadığım banda rağmen işin aydınlanmaması.
Acaba Altan'ın kelimesi kelimesine olmasa da aynı anlama gelecek laflar ettiği mi çıktı ortaya? Olamaz mı? Olur. Yok yok olamaz. Öyle olsa gazete bunu hemen deşifre ederdi.
Peki Ahmet Altan'ın iddia ettiği gibi bir grup tarafından kendisine savaş mı açıldı? Katiyen. Yoksa bana da haber vermezler miydi, ‘‘Kalemini bile’’ demezler miydi? Kimse için böyle bir şey demediler ki bugüne kadar. Kendi bildiğimi yazıp dururum şu köşede 4.5 senedir, ne karışan olmuştur ne görüşen.
Yahu hakemlik ne zormuş. Ortada şaşkın kalakaldım.
* * *
Ben en iyisi konuma döneyim.
Balıkesir'deki tatbikatı siz de okumuşsunuzdur.
Olası bir depreme hazırlıklı olmak için tatbikat yapılmış. Hani vatandaş neyin altına girecek, sivil kuruluşlar nereye koşacak, devletin Balıkesir kanadı yaraları nasıl saracak, falan filan.
Güzel. Keşke herkes yapsa.
Peki ta Ankara'ya ‘‘Deprem oldu, perişanız’’ diye haber vermek neyin nesi? Emniyet Genel Müdürü ciddiye almış nitekim.
Gerçi gazete yazmıyor ama eminim çadırlar kamyonlara yüklenmiştir. Ecevit de yola düzülmek üzere kasketini takmıştır.
Bari deprem de hakikaten olsaydı da aradan çıksaydı.
Hazır hazırlanmışken...
MIŞ-MUŞ
Müjde! Marmara'daki fayın bir kısmı çoktan kırılmışmış, deprem 7 şiddetinde olacakmış.
Yani ölmeyecek, sürüneceğiz.
*
Tayyip Erdoğan ‘‘Helva yapacak adamı mutfağa sokmuyorlar’’ demiş.
Bize kalsa ununuzla şekerinizi de sokmazdık ama...