Bundan 10 yıl falan önceydi galiba... Ajda Pekkan'la dostluğumuz şimdiki gibi değildi. Karşılaştığımız yerde selamlaşıp hal hatır sormanın ötesinde bir samimiyetimiz yoktu henüz.
O zamanlar da yaptırdığı estetiklerle ilgili bin türlü tevatür vardı ortalıkta. Hepsi de abartılı tabii. Hani ‘‘göbek çukuru çenesine çukur olmuş’’ gibi şeyler...
İşte o günlerde bir konserde gördüm kendisini, önümüzdeki sırada oturuyordu. Yanımda kimler vardı hatırlamıyorum, ‘‘Boynunu gerdirmiş, fazla deriyi ensesinde topuz yapmışlar’’ dedi biri. Görmeye çalıştık, hakikaten öyle mi diye.
Nasıl utanıyorum şimdi... Özür dilerim Ajda'cım.
E, Allah büyük!
Ne oldu, bilin bakalım?
Hemen söyleyeyim, geçen hafta gittim boynumu gerdirdim.
Gerçi bunu böyle uluorta söylemem teamüle aykırı; estetikle ilgili her durumun bir ‘‘kod adı’’ var biliyorsunuz...
Baldır bacaktan yağ aldırma, ‘‘Menisküs’’,
Burun kaldırtma, ‘‘Deviasyon’’,
Yüz gerdirme ‘‘Genç sevgili yaradı’’ oluyor.
Boyun gerdirmeye de bulunur uygun bir şey.
*
Tamam, dobrayımdır falan da... Yine de kadınlığı elden bırakacak değilim.
Vallahi boynumun durumunun yaşla pek ilgisi yoktu. Zira hiçbir yaşıtımda öyle boyun görmedim. Benden büyüklerde de görmedim. Ablamda bir şey yok mesela... Hatta annemde bile yok. Boyun hususunda ben annemin annesi gibi duruyordum.
Diyeceğim, gereğinden fazla bir yıpranma vardı. Yüzüm dahil, vücudumun diğer kısımlarıyla boynum denk değildi, almış başını gitmişti.
Bakın ‘‘yılların parmağı yok işin içinde’’ demiyorum. Lakin güneş (günde 8 saat yattığımı bilirim), solaryum, sigara, çocukluğumdan beri her gece yattığım yerde kitap okuma (deneyin bakın, boynunuz ne hal alıyor; ben bunu yıllarca her gece aksatmadan yaptım), yanlış pozisyonlarda uyuma, vs. derken yılların yıpratma kapasitesini artırmıştım.
Fakat yine de niyetim yoktu ameliyata falan. Ameliyat korktuğum bir şey çünkü. Hayati bir mecburiyet söz konusu olunca tamam da... Böyle keyfi, zordu benim için.
Eş dost teşvik etti, eksik olmasın.
Hani güzellik yarışmalarına gizlice kızının, kardeşinin, şusunun busunun fotoğrafını gönderen yakınlar vardır, benimki de biraz öyle oldu.
Bir arkadaşım ‘‘Sahneye çıkıyorsun, dizilerde oynuyorsun; evde oturanlar bile yaptırıyor bu işi’’ dedi.
Öteki, ‘‘23 yaşında kızlar, ellerinde benzemek istedikleri birilerinin fotoğraflarıyla gidip yeniden yapılandırıyorlar kendilerini; sen alt tarafı boynundaki fazla deriyi aldıracaksın’’ diye yüreklendirdi.
Neticede kalktım doktora gittim. İsmail Kuran'a.
Meğer durduğum kabahatmiş.
Pazartesi ameliyat oldum, perşembe dizi çekimine gittim. İki kulağımın arkasında iki minik dikiş, o kadar. Ne morluk ne bir şey...
‘‘Öğle tatilinde estetik’’ dedikleri kadar var hakikaten. O raddeye gelmiş bu işler. Hiç korkmayın karada ölüm yok artık hiçbirimize.
Ha unutmadan, tam bayılma da yok. Konuşa konuşa oldum ameliyatı ki benim için çok önemli. Her şeye dayanırım, bir saat bile olsa konuşmamaya asla!
*
En çok yönetmen arkadaşlar rahat etti, ‘‘Başınızı eğmeyin Pakize Hanım’’ demekten bir hal olmuşlardı.
Gerçi boynum kırışık görünse ne olacak? Sanki Ortega'nın sınıf arkadaşını oynuyorum da tuhaf kaçacak. Ama anne rolünde bile olsanız sarkan kalkan bir şey görmek istemiyor seyirci.
Bilmiyorum dünyanın her yerinde böyle midir? Sophia Loren'ler falan ha bire ameliyat olduklarına göre durum her yerde aynı galiba.
Uzun lafın kısası artık göğsümü gere gere dolaşıyorum ortalıkta; boynum zaten gergin. (Tam Selami Şahin esprisi oldu.)
Ben şimdi bu işin çok kolay olduğunu gördüm ya Michael Jackson'a benzeyene kadar devam ederim bakarsınız. Yeter ki Allah uzun ömür versin. Onun için de bilim adamları uğraşıyorlar nasıl olsa. İş para biriktirmeye kaldı.
MIŞ-MUŞ
Solda itifak fırtınası esiyormuş.
Daha önce de gördük; sonunda fırtınaya dönüşüp her şeyi koparır atar.
Annelik zekileştiriyormuş.
Çocuktan, kocaya karşı silah yaratmayı beceren kadınları gördükçe inanırım.
Yapılan hesaplamalara göre yemeyip içmeyip telefon faturası ödemişiz.
Yaşam düsturumuz ‘‘Boğazını tut, çeneni tutma!’’
Meğer portakal suyu bekledikçe vitamini artıyormuş.
Bu kaçıncı yanılma durumu bilmiyorum. En iyisi peşin peşin ‘‘bilinenin aksine’’ inanmak galiba.