Her yıl hiç aksatmadan Balkanlar'dan kalkıp ziyaretimize gelen kar, bu yıl kıçına fırtınayı da taktığından memleket ABD sonrası Irak'a döndü.
İşte bu arada Boğaz Köprüsü'nün 272 halatından biri de koptu. Karayolları yetkilisinin ‘‘Bir şey olmaz’’ dediği hadise bu. Yani yıkılmazmış köprü.
Demek hiçbir fonksiyonu yokmuş bu kopan halatın. Savruk mühendisler zamanında fuzuli bir halat koymuşlar oraya. Haydan gelen huya gider, o da koptu gitti işte.
Ama Karayolları ciddi bir kurum. Adından da belli zaten. Yoksa Pembeyolları olurdu. Ciddi bir kurum olduğundan ‘‘Zaten bu halat fazlaydı’’ diye yan gelip yatmadı. Kaynakçı çağırdı.
‘‘Usta! Şu bizim köprünün halatı şey oldu, aletini kap gel bakalım bi!’’ demiş midir bilmiyorum ama kaynakçıyla çırağı gelmişler neticede. Gazetede fotoğraflarını gördüm. Biri kaynak yapıyor, öteki de eli cebinde seyrediyordu. Yanlış bilgi vermiş olmayayım belki de o seyreden sırasını bekleyen boyacıydı, bilmiyorum.
Bizim apartmanda da depremde patlayan kolonu sıvayıp boyamışlardı bir güzel. Hálá yıkılmadık, ayaktayız. Gerçi ondan sonra öyle yıkıcı bir deprem görmedik.
Olsun! Köprüden de araç geçmesini yasaklayıverirler olur biter. Üstüne ağırlık binmeyince bir şeycikler olmaz. Zaten üçüncüsü yapılacak yakında. Bu da öyle ilk göz ağrımız olarak ‘‘müze köprü’’ diye durur orada.
Ama biz cesur insanlarız. Bir de Allah koruyor. Vaktiyle Cahit Aral bir bardak radyasyonlu çayı başına dikmişti de bir şey olmamıştı, hatırlarsınız. Şimdi de bir cesaret ‘‘Bakalım kaç halat kopunca köprü çökecek’’i denemek için üzerinde gidip gelmeye devam edebiliriz.
Hayır, ben de bir halatın kopmasıyla -üstelik yetkililerin ifadesiyle ‘‘yanda kalan’’- köprünün çökeceğini iddia etmiyorum. Zaten ne anlarım. Fakat iki böbreğinden ya da iki gözünden birini kaybetmiş olan insan eskisi gibi tam sağlıklı olabilir mi, sorarım size?
Tamam, oran olarak denk düşmedi bu örnek. Peki kırkayağın bir ayağı kopsa, otuzdokuz ayağı kalsa eskisi gibi yürüyebilir mi? Gerçi bilmiyorum nasıl test edeceğiz ama...
Bu köprü mevzuu televizyon tamircilerini hatırlattı bana. Gelirler, açarlar televizyonun arkasını, yaparlar yapacaklarını, kapatırlar... A, ortada iki vida üç bilmemne.
- Bu ne usta?
- Ha, onlar mı, onlar lüzumsuz be ablacım!
Peki neden koymuşlar bunları zamanında oraya?
Bizim tamirci o esnada fabrikada olmadığından tabii.
MIŞ-MUŞ
ABD'de başkanlık seçimini her zaman saçı daha gür olan kazanıyormuş.
Demek burada bir partiye başkan bile edemediğimiz Bedri Baykam orada olsa kapış kapış gidecek.