Düzeyli olmasın ama. Düzeylisi bir hafta sürüyor, görüyoruz.
Bir de... Ben alaturka bir kadın olduğumdan... Yanılası, sürünülesi, ölünesi bir şey olsun.
İnsana ‘‘aşk’’ kadar yaşama sevinci veren bir başka duygu yok. Bir önceki cümledeki talebimle ‘‘yaşama sevinci’’ pek bağdaşmıyor gibi görünse de aslında öyle değil. Ölecek kadar çok sevmek, ancak yaşama çok bağlı insanların yapabileceği bir şeydir.
Neyse...
Böyle aranarak bakıyorum etrafıma... Nafile. Yok.
***
Bu arada hemen belirteyim, sizlerden gelen faks, e-mail, her neyse... 10'unun 6'sında ilanı aşk durumu var. Ama hiçbirini ciddiye almıyorum ki, içlerinde hakikaten ciddiye alınacaklar da var. Buna rağmen bende ‘‘tık’’ yok.
Kıyısından köşesinden şöhrete bulaşmış herkeste vardır bu paranoyamsı durum. ‘‘Bu adam beni değil yazılarımı/bestelerimi/sesimi, vs. beğeniyor.’’
Sanatçılara mektup yazmanın moda olduğu günlerde postacı kapıya çuvalla koyardı mektupları. Onların da 100 tanesinden 80 tanesi aşk mektubu olurdu. Yine ciddiye almazdım. ‘‘Bu adam beni değil, Pakize Suda'yı istiyor’’ diye düşünürdüm. Gerçi ciddiye alıp da ne yapacaktım, Adıyaman'a, Yozgat'a gelin gidecek halim yoktu. Oraları beğenmediğimden değil ama olacak iş değildi.
Peki adam neyimi beğenirse, neyimi severse ‘‘ben’’i sevmiş olacak? Ruhumu, aklımı falan herhalde. Hadi bacaklar bunların temsilcisi olamaz, ama yazılarım aklımın, ruhumun eseri değil midir? Öyle ama gel de bunu bana anlat. Ayrıca biri çıkıp ‘‘Kaşın gözün on para etmez, ben senin ruhunu sevdim’’ dese buna da bozulurum. Diyorum ben size, kadınları anlamaya uğraşmayın, boşuna zaman harcamış olursunuz.
***
Konuyla hiç alakası yok ama söz mektuplardan açılmışken... O zamanki mektupların yüzde 20'si de giymediğim eski sahne elbiselerimi isteyen genç kızlardan gelirdi. Ama göndermezdim. Kız 16 yaşında, Anadolu'nun ücra bir kasabasında yaşıyor. Benim yırtmaçlı tuvaletimi giyip komşuya geçecek hali yok. Kendi nişanında giymeye kalksa oğlan tarafı daha yüzüğü takmadan atar. Hatıra diye duvara asacak desem Kábe'li duvar halısının yanına hiç uymaz. Göndermezdim ben de.
***
Lafı fazla dolandırdığımın farkındayım.
Ne diyordum, böyle aranarak etrafa bakıyorum. Bakıyorum dediysem, öyle uzun uzun inceliyorum, deniyorum anlamında değil. Basbayağı gözümle bakıyorum. Ben bir bakışta anlarım áşık olup olamayacağımı zira. Bakıyorum, yok.
Bulamayınca bakışlarımı gazete sayfalarına çeviriyorum. Yok, ‘‘Gönül Postası’’na değil. Zaten kaldı mı o sayfalar bilmiyorum, benim okuduğum gazetelerde yok. Artık internetten şeyttiriyorlar galiba birbirlerini.
Baktığım, sinema ilanlarının olduğu sayfalar. Benim başıma geleceği yok, bari başkalarınınkini seyredeyim diyorum. Bir nevi, röntgenlemek suretiyle mastürbasyon yapma durumu.
***
Bu sefer gözüme ‘‘Büyülü Çift’’i kestirdim. Zira üzerinde ‘‘Aşk kapıyı çalınca zaman durur’’ yazıyordu.
Ve gittim seyrettim.
İsabet etmişim. Bir aşk filmi. Ama bir yandan da aşk konusunda umudumu tamamen yitirmeme neden olduğundan keşke gitmez olsaydım. Korktuğum başıma geldi. Bu devirde áşık olunacak adam kalmamış. Ben buralarda yok zannediyordum, New York'ta da yokmuş meğer.
Ama senarist, bir aşk hikáyesi yazmayı kafasına koymuş bir kere. Ancak bir 21. yüzyıl kadınıyla erkeğini birbirine áşık etse inandırıcı olamayacağından, seyirciye ‘‘Hadi oradan...’’ dedirtmemek için, tutmuş, erkeği (dikkatinizi çekerim kadını değil erkeği) 19. yüzyıldan almış getirmiş. İnsan senarist olunca kolay tabii. Baktın uygun adam yok, oradan aşırır, buradan aparır durumu kurtarırsın.
Biz n'olucaz peki?
Zihni Sinir projeleriyle 19. yüzyıldan adam araklayıp getiren komşuyu nereden bulacağız?
Hayat gittikçe zorlaşıyor.
MIŞ-MUŞ
Okan Bayülgen'in sevgilisi Cansu Dere, ‘‘Kısa boylu erkek seksidir’’ demiş.
Okan test edilip onaylandı.
*
İstanbul Teknik Üniversitesi Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi ve Jeofizik Mühendisleri Odası Genel Başkanı Prof. Dr. Ahmet Ercan, ‘‘İsanbul yeniden inşa edilmeli’’ demiş.
Ahmet Bey inşa işine adından sanından başlamış; maşallah gökdelen gibi, saya saya bitiremedim.
*
Derviş, ‘‘Türkiye'de çok parti var’’ demiş.
Kibar adam olduğundan, ‘‘Nerede çokluk orada bokluk’’ diyememiş, ben diyorum.