Şimdi ben E.A.'ya inat, Mehmet Barlas'tan taraf, yazarken káğıt kalem kullanıyorum ya... Kendimi habire yazıya ara verip káğıdın orasına burasına kenar süsü yaparken yakalıyorum. Hani ilkokulda yapardık... Çizginin solundaki boşluğa, yukarıdan aşağıya...
Övünmek gibi olmasın, zaman içerisinde bayağı geliştirmişim bu işi. Bir görseniz, her biri bir sanat eseri. Hani yani yazılar yerine şu köşede onlara yer versem, kapan galerinin elinde kalırım. Somutu, soyutu, her türlüsü var.
Fakat renk yok tabii. Ya tamamen siyah, ya tamamen mavi. Benim değil Stabilo'nun kısırlığı. Gerçi günahını almayayım, piyasada yeşiliyle kırmızısı da var ama ben kullanmıyorum. Artık o kadar da cıvıldamanın alemi yok. Mavi ya da siyahla yazmak suretiyle kendime ağır yazar süsü veriyorum.
Neyse işte, uzatmayayım, şimdi bu iş için özel defter aldım. Oturup kenar süsü yapıyorum. Eskisi gibi iş arasında kaçamak değil, doya doya. Hem káğıtlar atılıp gidiyordu, defter kalıcı.
Öyle zevkli ki. Telefon geliyor, kalkamıyorum. ‘‘Meşgul, kenar süsü yapıyordeyin’’ diyorum. Fakat evde kimse cesaret edip söyleyemiyor. Beni korumak için tabii; çeşitli vesilelerle yediğim ‘‘deli’’ damgasının iyice pekişmesine gönülleri razı gelmiyor. Oysa ben razıyım.
*
Çocukluğumda yapmaktan zevk aldığım ama yasaklanmış, kısıtlanmış ne varsa hepsini bir bir anılardan çıkarıp uygulamaya koyacağım. Gecikmiş de olsa özgürlük özgürlüktür.
İşe kenar süsünden başladım. ‘‘Bunlarla uğraşacağınıza ders çalışın’’ diyen öğretmenime inat...
İçiçe geçen halkalardan oluşan mika su bardakları vardı mesela... Kapanıp açılan... İki renkli, bir halka bir renk, öteki halka başka renk... O bardakları habire açıp kapamak isterdim, sonsuza kadar... Fakat mutlaka biri ikaz ederdi: ‘‘Kıracaksın, yapma!’’
Nereden bulacağımı bilmiyorum, olmazsa sipariş verir yaptırırım bir yerlere. Bu sefer kırana kadar açıp kapayacağım.
Dolmakalemi bir doldurup bir boşaltacağım, bir doldurup bir boşaltacağım.
Mürekkep hokkasıyla içindeki mürekkebi dökmeyi becerene kadar oynayacağım.
Marangoza bir okul sırası yaptırıp evin baş köşesine koyacağım. Üzerini çizeceğim, kazıyacağım, oyacağım. Pergeli uzaktan fırlatıp saplayacağım.
Oh be!
Dünya varmış.
*
İlkokul çağlarını geç de olsa kurtardım çok şükür. Lise yıllarına geldi sıra.
Neleri yapamadığımı düşünüyorum da...
Lisede golü atan taraf benmişim. Okuldan kaçıp sinemalara gitmeler, belime lastik bağlayıp eteğimi kısaltmalar, kaş almalar, ders kitabının içine roman koyup okumalar... Hepsini yapmışım.
Yapmadığım ders çalışmak.
Ne yani, şimdi oturup ders mi çalışacağım?
Bir de ÖSS'ye hazırlanayım bari.
Misal, iç dirençleri önemsenmeyen özdeş üreteçler ve bir lambadan oluşan devrede açık olan üç anahtardan hangisinin tek başına kapatılırsa lambadan akım geçeceği hususuna kafa yorayım, öyle mi?
Katiyen yoramam. Gelirse önüme öyle bir zamazingo, anahtarları sırayla kapar denerim. Topu topu 3 anahtar, 133 değil ya.
Aslında oraya fazladan 2 anahtar daha koyanda kabahat. İlla hayatın her anından bir problem yaratacaklar.
Hayır, elektrik mühendisi olacaklara sonradan öğretsinler de misal köşe yazıcısı olacak birine ne lazım... Hayatımda karşıma hangisini kapatacağımı bilmediğim 3 anahtar çıkmadı.
İyi ki ders çalışmamışım zamanında. Telafi etmeye de hiç niyetim yok. Beni kenar süslerimle başbaşa bırakınız!
MIŞ-MUŞ
Kadında başağrısı cinsel doyumsuzluk ifadesiymiş.
Aynı zamanda cinsellikten kaçış yolu. Bu da kadın kısmının kısır döngüsü demek.
Türk bulguruyla dünyayı fethetmişiz.
Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgur işe yaradı.
Ocak depresyon ayıymış.
Sizi bilmem ben takside bağladım, 12 ay depresyondayım.
Popstar yarışmasının sunucusu Gamze Özçelik ‘‘Ben soğuk değilim’’ demiş.
İnanmayan test etsin.
Boşandığı kocasına nafaka ödemesine karar verilen kadın ‘‘Haram olsun’’ demiş.