Paylaş
Aşağıdaki gruplardan hangisine dahilsiniz?
1. Her yıl muntazam check up yaptıranlar.
2. Önemli bir rahatsızlık hissetmedikçe doktora gitmeyenler.
3. Her hapşırdığında soluğu doktorda alanlar.
4. Komşusu taş düşürse ‘‘Acaba bende de var mıdır?'' endişesiyle doktora koşanlar.
5. Hiç doktora gitmeyenler.
Bendeniz son gruba dahilim.
Pek sağlıklı olduğumdan değil. Tevekkel olduğumdan da değil. Hele doktorlara güvenmediğimden hiç değil.
Korkudan.
Evet. Doktor korkusu var bende. Genetik olmalı bu. Zira annemle kardeşimde de var.
Şöyle bir saplantı içindeyiz: ‘‘Doktora gidersek acı haber alırız.'' İki kere iki dört.
Çaresi? Gitmeyiz olur biter.
Biz teşhisimizi kendimiz koyarız. Koyduğumuz teşhis de her zaman ‘‘En tehlikeli hastalığın son safhası''dır.
Öksürük mü? Asla üşütmüş olamayız.
Baş ağrısı mı? Ur, beyin kanaması. Seç, beğen, al.
Halsizlik mi? Vasiyetimiz hazır.
Hazımsızlık mı? Midemizin kaçta kaçını alırlar acaba?
Doktordan duymak istemediğimiz acı haberi kendi kendimize kolayca veririz anlayacağınız.
Hala hayatta olduğumuza bakılacak olursa koyduğumuz teşhislerin ne denli isabetli(!) olduğunu anlamak zor değildir. Olsun. Biz her seferinde koyarız. Ve gereğini yaparız.
Nedir gereği?
Dönülmez akşamın ufkunda olmamız hasebiyle hüzünlü bir ruh haline bürünmek.
Hayatımızı film şeridi gibi gözümüzün önünden geçirmek.
Oturup malum sonu beklemek.
* * *
Neyse ki en iyi arkadaşlarımdan biri doktor. Alev. Aslında doktorluk yapmıyor ama ben yaptırıyorum. Metazori. Ondan korkmuyorum. Beyaz önlüğü yok, çantası yok, muayenehanesi yok. Her zaman gülümsüyor. Hem biliyorum ki kötü bir şey olsa bile bana söylemez. Tembihli zira.
Kızcağıza daha bir gün ‘‘Ne var ne yok'' diye sormak kısmet olmadı. Hep hastalıktan yana bende ne var ne yok onu anlatıyorum. ‘‘Pako'cum bir şeyin yok, vitamin iç'' diyor. Bu, bir iki saat götürüyor beni. Sonra yeniden. ‘‘Pako'cum yemin ederim bir şeyin yok, senin hayatını riske atar mıyım hiç?''
Hiç kimseye sinir olmuyorum kendime olduğum kadar. Madem bu kadar evhamlısın, git iyice bir muayene ol. Hayır. Hem kel hem fodul.
* * *
Birkaç ay önce sırtım ağrıdı. Belli bir noktası. Alev 250 defa falan ‘‘Bir şeyin yok'' dedi. Lakin ben senaryoyu yazmış bulundum bir kere. Sigara içen insanın sırtı neden ağrır? Ah ciğerim!
Yemiyorum, içmiyorum, yalnız kalıp rahat rahat kuruntu yapmak istiyorum. Günlerce sürdü bu böyle. Nihayet bir akşam ablam çat kapı yanında doktor komşusuyla çıkageldi. Emrivaki.
Hemen doktora mutat tembihimi yaptım. ‘‘Aman kötü bir hastalığım varsa bana söylemeyin.'' Neremin ağrıdığını sordu, gösterdim. Ve günlerdir yaşadığım trajediyi komediye çeviren cümle çıktı doktorun ağzından. ‘‘Ciğeriniz orada değil ki.''
Bozulmadım desem yalan olur ama buna da şükür; sadece 3-5 santim yanılmışım. Ciğerim zannettiğim yerden apandis de çıkabilirdi.
Ne yapalım yani, doktor da hicazla nihavendi ayıramaz.
* * *
Bu konuyla ilgili en taze anımsa kardeşimle ilgili.
Geçen hafta başdönmesi ve dengesizlik şikayetiyle başvurdu bana. Gerçi başvurduğunda kendisi teşhisi çoktan koymuştu ama bir de benden duyup pekiştirmek arzusu içindeydi zahir.
Ancak umduğunu bulamadı. Ben Alev'den aldığım feyz ile ‘‘Bir şeyin yok'' dedim kendisine. İnanmadı. Zaten ben de kendime inanmamıştım.
Anlayacağınız geçen haftayı ‘‘Beyin'' üzerine çeşitlemelerle geçirdik. Üstelik iki sene önce bunun beyinden değil kulaktan geldiğini ve zaman zaman tekrarlayabileceğini Op. Dr. Celal Ünver'den öğrendiğimiz halde. Ama kulak kesmez bizi. Zira yeterince acıklı hastalıklar çıkaramayız kulaktan. Bu sebepten beyine kanalize olduk.
Bir haftanın sonunda bir cesaret Celal Bey'i aradım. ‘‘Gelin'' dedi. ‘‘Biz deliyiz gelemeyiz'' dedim, ‘‘Siz gelin.'' Evde daha bir güvende hissediyoruz kendimizi. Doktor rakibimiz sanki. Maç yapacağız da hiç olmazsa kendi sahamızda olsun.
Belki de doktordan değil hastanedeki alet edevattan korkuyoruz. Çünkü sahnedeyken ‘‘Aranızda doktor var mı?'' diye sorup, varsa derdimi gayet rahat anlatıyor ve ayaküstü peçeteden bozma reçeteyle işimi hallediyorum. Korku morku yok.
* * *
Şimdi merak edersiniz. Kardeşim iyi. Yani fiziken. Ancak ruhen ikimiz de hastayız. Hastalık hastası. Zaten bu yazıyı yazmaktaki maksadım da bu. Elbet bu satırları okuyacak bir psikiyatr olacaktır. Sayın psikiyatra soruyorum:
Nedir bizim bu durumumuz?
Deli miyiz biz neyiz?
Sorduğuma bakmayın. Aman deliysek de bize söylemeyin! Ölmeye razıyız, yeter ki haberimiz olmasın.
Mış Muş...
Dünya Sağlık Örgütü ‘‘Karşılaştırmalı'' dünya cinsellik atlası yayımlamış.
Çok iyi. Erkek kısmı ömür boyu ‘‘Küçük mü acaba?'' endişesiyle yaşayacağına karşılaştırır; çoğu bin kez öleceğine bir kez ölür.
Demirel ‘‘Babadan oğula suç geçmez'' demiş.
Babadan oğula değil ama kuzenden kuzene -Yahya Demirel'in kulakları çınlasın- geçiyor belli.
Batan Yunan feribotunun kaptanı ‘‘Yardımcım sevişiyordu, ben uyuyordum'' demiş.
Hiç olmazsa gemideymişler. O esnada başka bir yerde de olabilirlerdi; bu kafayla olmayacak şey değil.
Mahkumlara beş yıl ceza indirimi geliyormuş.
Üç yıl cezası kalan salıverilecek, devletten iki yıl alacağı kalacakmış. Artık iki yılı ister devlete hibe eder, ister ufak bir suç işler, ödeşirler.
15 ay sonra Deniz Baykal yeniden CHP Genel Başkanı seçilmiş.
Hiç şaşırmadım. Parti liderleri hususundaki sebatkarlığımız malum zira.
Paylaş