BİR şeyin de altından bacak arası meselesi çıkmasın... Vaki değil. İşte yine tacizli, lezbiyenli bir hikáye!
Malumunuz, altın madalyalı haltercimiz Nurcan Taylan ve antrenör Mehmet Üstündağ ile üç kız sporcu arasında bir kavga yaşandı. Yankısı hálá sürüyor.
Yadırganacak bir durum değil aslında. Hakikaten kavgayı, dövüşü seven insanlarız. Maçta, Meclis’te, her yerde girişiriz birbirimize... Düğünde bile halay çekerken birden nasıl olursa olur bakarsınız kızın dayısı, oğlanın amcasının gözünü patlatmış...
Ben kavgadan ziyade şu ‘başarıya gölge düşme’ durumuna takıldım. Tacizci olduğu söylenen antrenörüyle ilişkisi olduğu iddia ediliyor ya Nurcan’ın... Bu durumda olimpiyatta aldığı altın madalyaya gölge düşmüş oluyormuş. Şimdi bu kız hilesiz hurdasız, dopingsiz, bileğinin hakkıyla almadı mı o madalyayı? Aldı. Peki daha ne? Halteri kaldırmadan ya da kaldırdıktan sonra kiminle ne türlü bir ilişki yaşarsa yaşasın, bu Atina’da kaldırdığı ağırlığı hafifletir mi? Sapla samanı karıştırmak değil de nedir bu?
Hem size bir şey diyeyim mi, galiba bizde başarı için antrenörle yakın temas şart. Bakınız Süreyya Ayhan ve de Yasemin Dalkılıç. Başka türlü motive olamıyorlar demek. Sevdiğimiz öğretmenin dersine daha çok çalışırdık ya... Bu kızlarımız da koca hocalarla daha bir şevkle sarılıyorlar işe herhalde.
***
Gelelim taciz olayına...
Üstündağ çalıştırdığı kızları taciz etmiştir, etmemiştir, bilemem. Ama ben tacizci olmayan çok az erkek gördüm hayatımda, bunu söyleyebilirim.
Hangi kültür seviyesinde olursa olsun... Ha, üslup farkı olabilir arada... Bir de hangi noktada durması gerektiğini bilen olur, bilmeyen olur, o kadar.
Mesela ben, bir erkeğin, iş arkadaşı bir kadını her gün tepeden tırnağa süzmesini, kadının giydiğine, taktığına, makyajına, saçına habire iltifat etmesini de taciz olarak nitelendiriyorum. Fakat erkekler de salak değil tabii, bundan hoşlanmayacak kadının yok denecek kadar az olduğunu biliyorlar. Hatta bunu kadınları çalıştırmanın iyi bir yolu olarak gören ve kullanan yöneticiler var.
Hal böyle olunca halterde yaşananlar karşısında küçük dilimi yutacak kadar şaşkınlığa uğramadım doğrusu.
Türkiye’de hangi taşı kaldırsanız altından benzer olaylar çıkacaktır. Bakarsınız bilime de gölge düşer, sanata da, medyaya da.
Netice olarak... Deveye sormuşlar ‘Boynun neden eğri?’, ‘Nerem doğru ki’ demiş deve...
MIŞ-MUŞ
Devlet Bakanı Şahin, ‘Marifet ağır kaldırmak değil ağır olmaktır’ demiş.
Şık cümle hakikaten... Bir de ‘Ağır ol molla desinler’ vardı di mi?
*
Başbakan, Cumhurbaşkanı’nın oğlunun düğününe katılmamış.
Tarih tekerrürden ibaretmiş; Özal-Demirel, Sezer-Erdoğan... Böyle gidecek herhalde.
*
İslami basının ünlü kalemleri de zina cezasına karşılarmış.