Bazen çaldırdığıma ya da düşürdüğüme inandığım bile oldu.
Çoğu kez ‘‘Sen harcamayı beceremiyorsun, yoksa paran bol, çarşı ucuz’’ diye suçladım kendi kendimi.
Ağlayan esnafa da ‘‘Bırak numarayı, ekonomi tıkırındaymış’’ diyordum.
Ne bileyim ben, ekonomi sayfaları öyle yazıyordu.
Neyse Merkez Bankası Başkanı açıklama yaptı da durum anlaşıldı. Meğer enflasyon düşmüş ama bu henüz piyasaya, dolayısıyla bize yansımamış.
Peki, nerede düştü bu enflasyon, o kadarını bilmiyorum artık. Aklım ermez. Bildiğim, halk olarak enflasyonun çıktığını ‘‘şıp’’ diye anladığımız ancak düştüğünü bir türlü idrak edemediğimiz.
***
Şanlıurfalı bir yurttaşımız 52 porsiyon döner yiyerek Guinness Rekorlar Kitabı'na girdi.
Aslında eminim aslan yurttaşımız daha fazla da yiyebilirdi. Fakat zannediyorum ‘‘Döner yerken çatlayarak ölenler’’ diye bir kategori olmadığını öğrendiğinden 52'de bıraktı.
Ama bu işi burada bırakacak değil. Bir müddet mide genişletme çalışmaları yaptıktan sonra 80 porsiyon yemeyi deneyecek.
Rekorsever arkadaşıma buradan sesleniyorum, ‘‘Ye yiyebildiğin kadar, cesedin rekortmen olsun!’’
***
Bir işi sulandırmakta üstümüze yoktur ya... Bunu milletçe bir kez daha ispatlamak için yeni bir fırsat çıktı karşımıza.
‘‘Mor inek.’’
Güzel bir buluş hakikaten. İyi tarif ediyor benzerlerinin arasından sıyrılma durumunu. Fakat neredeyse herkese, her kuruluşa ‘‘Mor inek’’ yakıştırması yapılır oldu. Böyle giderse, ‘‘Yeşil inek’’ arayışına girmemiz gerekecek.
Memleketimin tamamı morarmadan önce ve de morarmasına bir katkıda bulunmak amacıyla ben de bir ‘‘Mor inek’’ tespitimi bildirmiş olayım.
Bayhan.
Evet, Popstar'daki yarışmacı Bayhan.
‘‘Popstar’’ olur olamaz o ayrı konu, fakat kendisi o yarışmanın ‘‘Mor inek’’idir.
Bakın bu çok önemli.
Zira benim bildiğim, ilk defa oluyor. Bir Türk, ‘‘Herkes her işi yapamaz. İyi yapabildiğim konulardaki katkılarımı sürdürmek istiyorum. Bunun dışına çıkmam uygun olmaz’’ demiş.
Kim bu?
Kemal Derviş.
Partisinin kendisini İstanbul Büyükşehir Başkanlığı'na aday gösterme teklifini geri çevirmiş.
Gerçi bu reddedişin altında kendini bilmesinden ziyade liderini bilmesi yatıyor olabilir. Lideri her ne kadar AKP'nin karşısına güçlü bir adayla çıkmak istese de bir yandan da, ‘‘Aman benim koltuğuma talip olmasın da gitsin İstanbul'a başkan olsun’’ diye düşünüyor olabilir zira. Fakat işte sebebi ne olursa olsun alışık olduğumuz bir durum değil. Az buz şey mi İstanbul'un belediye başkanlığı oysa? Beş yıl Ankara'da ayak altında dolaşmaz ama beş yıl sonra başbakan olabilirdi. Bkz. Recep Tayyip Erdoğan.
Gerçi İstanbullu kendisini başkan seçer mi o ayrı mevzu ama ‘‘üç beş ay gündemde olmak bile kızakta beklemekten iyidir’’ diye düşünebilirdi başkası olsa.
Çok takdir ettim Kemal Derviş'i.
MIŞ-MUŞ
Zayıflık moda olmaktan çıkmış.
Yani Deniz Akkaya ‘‘out’’, Pakize Suda ‘‘in’’; Allah bu günleri de gösterdi.
*
Azıcık stres ömre ömür katıyormuş.
Yemek kaşığıyla mı, çay bardağıyla mı?
*
Atatürk'ün de ‘‘Maaşım yetmiyor’’ diye yakındığı ortaya çıkmış.
Hükümetin uydurmasıdır; biz habire ‘‘Atam izindeyiz’’ diyoruz ya.