‘Şimdiye kadar ciddi anlamda 6 tane ilişki yaşadım.’
Yaş 16.
‘Şimdiye kadar 5 sevgilim oldu.’
Yaş 15.
‘İlk kez 12 yaşında öpüştüm.’
‘İlk öpüştüğümde 13 yaşındaydım.’
‘İlk kız arkadaşım ilkokul 5’te oldu. İlk öptüğüm de oydu.’
İnsan her yaşta kendisiyle ilgili bir şeyler öğreniyor. Ben tuhaf bir çocukluk geçirdiğimi şimdi anlıyorum mesela. Evet, 23 Mayıs 2004’te anladım bunu. Sibel Arna’yla Savaş Özbey’in ‘Liseli Gençlik 2004’ araştırmasından... 2004 yılı liselilerinin portrelerini okurken benim de çocukluk portrem çıkıverdi aradan.
Baktım da benimki daha çok İmam Hatip Lisesi öğrencilerininkine benziyor. ‘Cinsellikle ilgili bilgim yok, bu konuda bir yayın takip etmiyorum, hiçbir deneyimim de olmadı. Hayatta hiç öpüşmedim’ demiş İmam Hatipli genç. Bana da sorsalardı bunu derdim, 16 yaşında.
Gerçi vardı esmer sıska bir oğlan... Okulun kapısında beklerdi. Ben de çıkınca bakardım orada mı diye. Bilmiyorum, belki de kapkaççıydı, bir punduna getirse soyacaktı beni. Fakat o zamanlar hem bendeki paranoya hem de kapkaç hadisesi henüz baş gösteremediğinden kendisini ‘Beni beğenen çocuk’ olarak nitelendirdim yıllarca. Evet yıllarca. O zaman erkekler sabırlıydı. Aynı zamanda ketum. Yanıma gelip tek laf etmeden tarihe karıştı gitti çocukçağız.
İlk defa kaç yaşında öpüştüğümü ise burada şeytmeyeyim. Aksi halde gençler adam yerine koymayabilirler beni.
Aslında iyi olan hangisi tam karar verebilmiş değilim. Yani erken kalkıp çok yol almak mı yoksa yola geç çıkmak suretiyle tazeliği ileriki yıllara ertelemek mi? Şu yazı işi mesela... 20 yaşımdan beri yazıyor olsaydım şimdi ‘dinozor’ diye çağırılıyor olacaktım. Oysa çiçeği burnunda bir yazıcı sayılıyorum.
İlkokulda öpüşmeye başlayanların 45 yaşındaki halini çok merak ediyorum. Tecrübeden çatlayarak patenti onlara ait öpüşmeler mi sürerler piyasaya, yoksa öpüşürken bir yandan da fasulye ayıklayacak hale mi gelirler artık... Bir de bunu araştırmak lazım.
Bir viski lütfen!
Bugün cumartesi. Hafta sonu yani. Bir başka deyişle rehavet zamanı. Derdi kederi bir yana atmak lazım. Şundan bundan yakınmayı... Mesela şimdi kalkıp elektrik faturasını nasıl ödemeye muvaffak olamadığımı anlatsam okumazsınız. Ama anlatacağım hikáye gülünç. Zira güleriz ağlanacak halimize.
Efendim durum şu: Bu memlekette yasal elektrik kullanımına mani olmak için caydırıcı önlemler alınmış.
Nasıl mı?
Bir gün elektrik faturanızı ödemek için yola çıkıyorsunuz. Üzerinde ‘banka’ yazan her kapıdan içeri giriyorsunuz. Fakat ödeyemeden dışarı çıkıyorsunuz. On sekizinci kapıdan çıkarken artık canınız burnunuzdan geliyor, her şeye lanet okuyup eve dönüyor ve gereğini yapıyorsunuz, bir daha fatura matura gelmiyor.
Geçtiğimiz pazartesi günü elimde faturayla girdiğim bankalarda memurlarla aramda şu konuşmalar geçti:
- Biz elektrik faturası almıyoruz.
- Ama faturanın arkasında bankanızın ismi var.
- Olsun, almıyoruz.
Bir başka banka...
- Biz TEDAŞ’ınkini alıyoruz sadece.
- Ama faturanın arkası...
- Siz ona bakmayın.
Demek her yazılana inanmama gereği burada da var.
Ondan sonra denemeye giriştiğim bankaların bir kısmından saat 10.30’a kadar, bir kısmındansa öğleye kadar ödeme yapılabileceğini öğrendim. Öğleden sonra banka hüviyetinden çıkıp bar oluyorlar zahir. Fıkradaki Temel’in bankadan içeri girip bankoya yaslanarak ‘Bir viski lütfen’ demesi boşuna değilmiş demek.
Bir kısım bankaya ise sadece otomatik ödeme yapılabiliyor.
Fakat en nihayetinde bir banka ‘Alıyoruz’ dedi. Ama alamadı maalesef. Benim fatura bilgisayarda görünmedi. Zaten eminim görünecek olsaydı da ya o anda elektrikler kesilirdi, ya sistem arızalanırdı. Olmadık şeyler değil. Hatta olmadığı zaman yok gibi.
Diyeceğim, yakında gazetelerde ‘Kaçak elektrik kullanan ünlüler listesi’nde adımı görürseniz, hikáyesi budur.
MIŞ-MUŞ
Türkler’in çoğu lider ruhlu oğlak burcundanmış.
Seri lider imalatı. Hepsi de defolu çıkıyor lakin.
Devlet, Erol Aksoy’un 38 şirketine el koymuş.
Vaziyet iki musluklu havuz problemi...
Bir yandan özelleştirme bir yandan devletleştirme.
Hükümet, Ortadoğu bildirisinde yer alan ‘Irak’ta laik, demokratik bir yönetim istiyoruz’ ibaresinde yer alan ‘laik’ ifadesini istememiş.
‘Orada laikliğe mani olabilirsek komşuda pişer bize de düşer’ diye düşünmüşlerdir.