Mesela öteden beri birileri başka bir dilde konuşursa, türkü söylerse bunun sonu nereye varır; çocukların ismi Rona olursa bölünmüş olur muyuz falan... Hiç aklım ermediğinden mutlu mutlu yuvarlanıp gelmişimdir bugüne kadar.
Her zaman söylerim, ‘Cehalet mutluluktur’ diye.
Bilgili olmak ne zordur oysa. Bir de üstüne üstlük yetkiliysen... Her şeyi bilmek, sezmek, öngörülü olmak... Aman Allahım! Mütemadiyen tedbir alacaksınız düşünsenize... İnsanın gözüne uyku girmez endişeden, şundan, bundan.
Benim gibi sıradan, salak biri olmanın verdiği rehaveti hiçbir şeye değişmem doğrusu.
* * *
Mesela, 13 sene önceki şu meşhur yemin töreni hadisesinde memlekette yer yerinden oynarken ben yine durumun vahametini kavrayamamıştım. Neydi yani... Yemin nece olursa olsundu.
80 öncesinde de mesela, üniversitelerdeki bitmek tükenmek bilmeyen boykotların hakikaten öğrencilerin dediği gibi yemeklerin soğuk çıkması nedeniyle yapıldığına inanmıştım.
‘Çocuklar birbirini yiyor, bir ısıtmadılar şu yemekleri’ diye kızıyordum ilgililere.
İşte yemin hadisesinde de çocukluğumuzda birbirimize her dilden ‘Seni seviyorum’ dememiz gibi masumane bir hoşluk yapmışlardı demek. Zaten kendileri de ‘Vallahi kötü bir niyetimiz yoktu’ demişlerdi.
Onun içindir ki ilk zamanlar Zana, Dicle, Sadak ve Doğan’a kendi içimde, ‘B.k yoluna gitti Niyazi’ muamelesi yapmışımdır. Fakat zaman içerisinde hem şu soğuk yemek hadisesini hatırladığımdan, hem de kendime mütemadiyen ‘Ortada fol yok yumurta yokken devlet bunca yıl kimseyi içeride tutmaz’ diye telkin yaptığımdan, tam ‘Adalet yerini buldu demek...’ kıvamına gelmiştim ki kalktılar bu arkadaşları tahliye ettiler.
* * *
Sersem gibiyim şimdi.
Kim haklı kim haksız?.. Doğrusu neydi?.. Suç nereye gitti?.. Aman Allahım! Yoksa ben bir öngörü sahibi miyim?.. Falan filan.
Toparlanmak için yeniden telkine başlamam lazım da ne diyeceğimi bilemiyorum. Aslında söylenecek iki kelime var galiba:
‘Şartlar değişti.’
İyi hoş da iki kelime arasında 10 yıl var. İnsan 10 yıl sonra ‘Ne yapalım, şartlar o zaman öyleydi’ deyip hayata kaldığı yerden devam edebilir mi?
Sinir olmaz mı, isyan etmez mi, delirmez mi?
10 yaşında bıraktığı çocuğu, karşısında 20 yaşında huyunu suyunu bilmediği bir insan olarak dururken...
Cep telefonunu ilk defa eline almış Leyla Zana... Öyle bir döneme geldi ki 10 yıl... 50 yıl kaçırdılar neredeyse.
Hadi teknolojiye boş verelim de, Zana’nın şu çıplak ayakla çimlere basma özlemi...
‘30 yıl yatan var’ diyeceksiniz. Var elbet. Ama Zana ve arkadaşlarınınki ‘suçun cezasını çekip çıkmak’ değil. Onlar yeniden yargılandılar ve tahliyelerine karar verildi. Yani bir nevi ‘pardon’ durumu var. ‘İnsan delirmez mi?’ deyişim bundan.
Bazen ‘Benim gibi salaklar yönetseydi memleketi, daha mı iyi olurdu acaba?’ diye düşünüyorum.
MIŞ-MUŞ
Marmara’daki fay tek parça halinde kırılacakmış.
Bu, Şengör’ün fayı. Marmara’da her bilim adamının bir fayı var biliyorsunuz.
Gül, ‘Irak politikamız değişti’ demiş.
Fırıldak diplomasi!
Bush, Erdoğan’a ‘Büyük adamsın’ demiş.
Ona bakarsanız ‘Irak’ta kimyasal silah var’ da demişti ama..