Benim bildiğim yurdum insanının bünyesi bunu kaldıramaz. Her tanıştığına ilk ‘Burcunuz ne?’ diye soran, o günkü falında ‘Bugün sağlığınıza dikkat edin’ yazıyor diye derhal yarım bardak suda bir Aspirin eritip içen insan hakikaten kaldıramaz bunu. Yani burç değiştirmeyi.
Duydunuz mu bilmiyorum, burçlar kaydı. Bir nevi saatlerin bir saat geri alınması gibi bir önceki burca geçiş yaptık hepimiz. Zira yeni bir burç çıktı ortaya. ‘Yılancı.’ Boğacı, Aslancı, Balıkçı değilken bu neden Yılancı, o da ayrı konu. Yılan pek seveni olan bir hayvan olmadığından, mensuplarının psikolojisi bozulmasın diye midir artık... Fakat akrebin de yılandan kalır yeri yok ona bakarsanız.
Aslında burçların sayısının artması fena değil. Onca insan 12 burca sıkışıp kalmıştık. Çeşitliliğimiz artıyor şimdi. E, insanoğlunun 12’ye ayrılması başka, 13 çeşit olması başka.
Fakat mahzurları daha fazla tabii.
Ben mesela... Boğa’yken Koç oldum. Yani kendimi dağınık, boğazına düşkün, suyla yapılan işleri seven biri olarak bellemişken şimdi tamamen yabancıyım kendime. Koç kadını olarak ne severim, neye düşkünüm, kiminle anlaşırım...
Burçbilirler şıp diye tanırlardı beni oysa.
‘Siz Boğa’sınız’ derlerdi. ‘Evet, evet tipik Boğa’sınız.’
Şimdi neyim ben?
Tipik olmayan Koç...
Boğa’dan bozma Koç...
Siz kimsiniz?
İkizler. Lakin tipik değil. Zira eski burcunuz Yengeç olduğundan, o alışkanlıkla ota boka ağlamaya devam ediyorsunuz.
Kim karıştırdığı ortalığı? Hayır, YTL’nin telaşındayız zaten... Nasıl alışacağız diye. Sen kalk bu arada bir de burçları kaydır. Dokuz ayın çarşambası bir araya geldi.
Bunca yıllık huyumu suyumu terk edip yepyeni bir insan oluyorum, dile kolay. Mesela, ya yazma yeteneğimi kaybedersem... Belki de Boğa burcunun bir özelliğiydi bu, Koç olunca elim kalem tutmaz olacak... Kimden soracağım bunun hesabını?
Fakat sevgili okurlar, bir kez daha görüyoruz ki, kimse için kötü düşünmemek lazım. Mesela bugüne kadar Kova’lara ‘Yaramaz burçtur’ diye çamur atan bir Balık aniden Kova oldu. Hiç akla gelir miydi ki bir gün burçlar kayacak... Bu bile dönüp dolaşıp başına geldikten sonra insanın... E, Allah’ın sopası yok. İnsanoğlunda ise hakikaten akıl yok.
Sezen’in Mithat Can’a hediyesi
Bugün size bir kıyağım var. Mithat Can’ın doğum günüydü geçenlerde. Bu vesileyle ana-oğul, arkadaşlarını ağırladılar Sezen’in evinde. Ben de oradaydım.
E, insan Sezen Aksu olunca çocuğuna vereceği hediye de çarşıdan değil yüreğinden geliyor haliyle. Bir şiir yazmış Mithat Can’a... İlk benden duyacaksınız. Ve eminim siz de benim gibi çok duygulanacak, Sezen’in bir şarkısında dediği gibi annenizi daha iyi anlayacaksınız.
Ne yiyor, ne içiyorsun
Elde değil aklım sende
Gece çok geç yatıyorsun
Gel de bir demli çay iç bende
Olmadı akşam yemeğe yetiş bari
Yolunu gözlüyor Perihan Hanım
Bu ‘ayrı ev’ işine alışamadım
Sızlıyor ince ince sol yanım
A nenni nenni
Kınalı kuzum
Büyüdün de adam mı oldun
Yanağı pembem, dudağı kirazım
Gözü okyanusum iyi ki doğdun
Bu yürek çarpıntısı ömürlük biliyorsun
Büyümedin hiç gözümde
Bebeğim sen ne diyorsun
MIŞ-MUŞ
CHP kendi önerisine Meclis’te karşı çıkmış.
Milletçe abukluk sınırının nerede bittiğini çok merak ediyoruz ama bu gidişle bilmek mümkün olmayacak galiba.
Koşuyolu Kalp Hastanesi uzmanlarından Kaan Kırali hastasıyla konuşa konuşa kalp ameliyatı yapıyormuş.
Ameliyat başarıyla tamamlanırsa mesele yok da ‘Bıçağı kaydırdım, maalesef gidiyorsunuz’ deme durumu da var.
Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grup Başkanı, Erdoğan’a ‘Keşke solcu olsaydınız’ demiş.
Hiç fark etmezdi. Bizim memleketin havasından mıdır, suyundan mı, sağcılıkla solculuk aynı kapıya çıkıyor.
Evcil hayvanda son moda ‘timsah’mış.
Yine de ne olur ne olmaz ev ahalisi her gece abdest alıp Kelime-i Şahadet getirsin öyle yatsın.