Herkesin ne yazdığını merak ederim. Beğensem de beğenmesem de takip ederim. Ama sorulunca en fazla iki kişinin adını verip
‘‘Başka kimseyi okumam’’ diyen köşe yazarlarına da gıpta ederim. Gerçi kimseyi okumadan habire yazmanın da bir sürü tehlikesi var; sizin dediğinizi başkaları çoktan demiş olabilir mesela... Ama yine de gıpta ederim işte. Demek işin
‘‘dolum’’ kısmını bitirmiş
‘‘boşaltım’’ kısmına gelmişlerdir.
Televizyonda da her şeye bakarım. Klasımdan bir şey kaybederim diye bir endişem olmaz. Belki klasım olmadığındandır, bilmiyorum.
Fakat ne olduysa bu sefer şu meşhur
‘‘Ben Evleniyorum’’u izleyemedim. İzleyemedim dediysem, evde neler oldu, kim kime ne dedi, bu detayları bilmiyorum, yoksa formattan haberim var.
Ve oradaki eş seçme biçimini hiç de saçma bulmuyorum. Pekálá olabilir.
‘‘Peki sen bu yolla evlenir miydin?’’ diye sorarsanız cevabım
‘‘Hayır.’’ Ama ben hiç kendimden yola çıkmam ki bir durumu değerlendirirken. Ben ve çevremdeki bir avuç insan ölçü olamayız ki. Çoğunluk ne yapıyor, ona bakarım ben.
Türkiye'de nasıl evleniyor kızlar?
Mesela Zonguldak Alaplı'da her yıl tertiplenen
‘‘Kızlar Bayramı’’nda bekár kız ve erkekler gün boyu caddede dolaşarak birbirlerine kur yapıp eş seçiyorlarmış. Şimdi bu durum
‘‘Ben Evleniyorum’’ evindekinden çok mu farklı?
Alaplı'dakiler şanslı yine de...
Söyler misiniz, kim evleneceği kişiyi bu yarışmadakinden daha çok alternatif içinden seçiyor?
Kim daha uzun süre daha ileri tetkiklerde bulunuyor?
Hangi evlilikte para, pul, menfaat, şu bu gözetilmiyor?
Tanışmalar ne şekilde olursa evlilik sağlam temeller üzerine oturmuş oluyor? Var mı bir formülü, şusu busu?
Efendim yarışmayı kazanan kız önce başka bir erkeği seçmişmiş de sonradan bu evlendiğine yönelmişmiş. Olur muymuş.
Ne var bunda? Dışarıda hepimizin yaptığı bu değil mi? Karpuz alırken bile ilk ellediğini alıp gitmiyor insan.
Yani diyeceğim şu:
Türkiye'ye şöyle bir bakarsak
‘‘Ben Evleniyorum’’ evindeki yol, yöntem dışarıdakinden evladır.
Keşke Anadolu'nun her yerinden akın akın gelip bu yolla evlense gençler. Oralarda kimi görüp kimi seçiyorlar? Amca oğlu, hala kızı... Akraba evliliğinin olmadığı yerlerde karşı komşunun oğlu. O kadar. Burada bir kıza dokuz erkek düşüyor seçmek için hiç olmazsa.
Seray ile Hakan
Bir süredir magazin programlarında Hakan Altun'un üç aydır ayrı olduğu sevgilisi Seray Sever'e sahneden nasıl evlenme teklif ettiğini seyrediyoruz.
Hakan daha önce bir de beste yapmış Seray için.
‘‘Sepeti koluna herkes yoluna’’ tarzı ayrılıklara alıştığımızdan bir erkeğin ayrıldığı sevgilisine beste yapması falan dikkatimizi çekti tabii. Fakat erkekten ziyade, kadınla ilgiliyiz. Öyle ya
‘‘Kim bu kadın?’’, ‘‘Boynuzu kulağı mı var?’’
Haliyle röportajlar gırla gidiyor.
Şebnem İyinam'ın sorduğu bir soru dikkatimi çekti geçtiğimiz pazar Radikal'de...
‘‘Sizdeki seçim grafiğini nasıl açıklıyorsunuz kendinize? Kürşat Başar'dan sonra Hakan Altun'un oluşturduğu grafiği...’’
Şebnem kibar kız...
‘‘Seçim grafiği’’ demiş. Utanmazın biri olsa
‘‘Attan inip eşeğe binme’’ şeklinde de tarif edebilirdi durumu.
Nedense, bu soru sanki bana sorulmuş gibi cevap verme ihtiyacı duydum. Ama kişileri göz önüne almadan. Çünkü adı geçen iki erkeği de yakından tanımıyorum. Benimki genel bir bakış.
Gelelim cevabıma...
Kadın olmak, hatta insan olmak tam da böyle bir şeydir. Herkesin, hayatının farklı dönemlerinde farklı beklentileri olabilir karşısındakinden.
‘‘Huyu huyuma, suyu suyuma, boyu boyuma’’ beraberlikler iyidir hoştur da bazen aykırılıkları da özler deli gönül.
Bazen sadece içindeki kadını/erkeği coşturacak birine ihtiyaç duyabilir. Buna, bir sürü eğitimden geçerken duygularını da kontrol altında tutabilmeyi öğrenmiş biri cevap veremeyebilir.
Uzatmayayım, her zaman müze gezilmez, cıvıl cıvıl bir alışveriş merkezine de gitmek ister insan. Ve gitmelidir de.
Netice olarak Seray Sever birbirine benzemeyen iki erkekle beraber olmakla çok iyi yapmış. Hayatını zenginleştirmiş. Birbirinin aynı ilişkiler yaşayacak olduktan sonra eş değiştirmenin ne anlamı var?
Ayrıca Hakan Altun'u da çok sevdim. Yalnızken bile
‘‘Seni seviyorum’’ diyemeyen bazı hemcinslerine ve
‘‘Hayranlarım azalır’’ korkusundan sevgilisini gizleyen bazı meslektaşlarına inat aşkını mikrofonda ilan etti.
Son zamanlarda pek rastlanmayan bir şey var Hakan Altun'da. Samimiyet. Varsın Freud'u bilmeyiversin.
MIŞ-MUŞ
Denktaş, Ecevit'in heykelini dikecekmiş.
İyi bari; bizim öyle bir niyetimiz yok çünkü.
Sürekli gençliğin sırrı iyimserlikmiş.
Unutun sürekli gençliği! Burası Türkiye.
Türkiye ağustosta evleniyor, eylülde boşanıyormuş.
Kafasına yağmur düştüğünde ayılıyor demek.
Taylandlı milletvekillerine metres ve genelev yasağı getirilmiş.
Biz daha kesin çözüm bulduk, milletvekillerini Allah tarafından yasaklanmışlardan seçtik.