Babama mektup

Sevgili Babacığım,
Dünyadan haberlerle mektubuma başlıyorum.

ABD halkı, dünyanın bütün ülkeleri adına seçimini yaptı, Bush’u yeniden başkan seçti. Hiç de demokratik değil. Kaderimizin elinde olduğu adamı biz seçemiyoruz, Amerikalılar seçiyor ki bir ABD başkanının meselelerine en az kafa yorduğu, en az mesai harcadığı ülke ABD’dir herhalde. Bir nevi davul dünyanın boynunda, tokmak Amerikalıların elinde oluyor.

Ayrıca bu seçimle ‘ahlak’ denince Amerikalıların da bizim gibi bacak arasını anladıkları çıktı ortaya. Bush’a dünyayı bir kere daha teslim etmekte bir beis görmediler.

Şimdi bekliyoruz bakalım, neler yapacak... Daha seçim zaferinin rehavetini atamadı herhalde, oturuyor. Daha doğrusu eski girdiği ülkelerle oyalanıyor. Bilahare piyangonun hangi ülkeye vuracağını göreceğiz.

*

Filistin Lideri Arafat hayatını kaybetti.

Buraya kadar her şey normal. Tuhaf olan bu hadisenin alışılmış seyrinde olmaması. Tıp açısından demiyorum; karısı ve öteki Filistinli liderler yüzünden adamcağızın başucu adeta Ortadoğu gibi kaynadı. Bir taraf kaldırıp oturtmaya çalışırken, öteki taraf makinenin fişini çekmeye kalktı. Belki de bu hengámeye dayanamadığından öldü gitti.

Bu satırları kaleme aldığım sırada defin töreninin nasıl olacağı henüz belli değildi. Korkum, çekişme ve çekiştirme neticesinde naaşını hasta yatağında değil de savaş meydanında can vermiş hale getirmeleri. Bu türlüsünü daha manalı bulup tercih de edebilirler yani.

*

Tavuklar antibiyotikli çıktı babacığım.

Sen tabii tavuğun hayatımızdaki rolünü, önemini bilmezsin. O zamanlar insanların tavuksuz günleri vardı. Gençler inanmaz ama...

Şimdiyse bir kahvenin üzerine ditmediğimiz kaldı. Üretmekle falan yetişilebilecek gibi değil tüketime. Takviye olarak fabrika ortamında tavuk imal edildiğini düşünüyorum. Zaten tadına, daha doğrusu tatsızlığına bakınca, kesinlikle olan budur. Kaç defa gözlüğümü takıp incelemişimdir, plastik mi diye...

İşte biz her şeye rağmen kendimizi topluca tavuğa vermişken bu antibiyotik söylentisi çıktı. Hormonlu olduklarını biliyor, tınmıyorduk da bunu yeni duyuyoruz. Fakat tabii şu ana kadar ortada ne belge, ne kanıt, ne devletin duruma el koyup araştırması durumu falan var. Sadece söylenti var. Her zamanki gibi. Tevatür Cumhuriyeti.

Halkın sağlığı gerçekten tehdit altında mı; bu sadece söylentiden ibaretse satışların düşmesi nedeniyle haksızlığa uğramış olanların, tavuktan ekmek yiyenlerin hali ne olacak? Meçhul. Kimsenin de umurunda değil. Umursamazlar Cumhuriyeti de aynı zamanda.

*

Bir 10 Kasım’ı daha geride bıraktık.

Gazete başlıklarına dikkat ettim de bu sefer bir formaliteyi yerine getirme, adeta yasak savar gibi, rutine bağlanmış bir anma değildi yapılan. Canı gönülden bir anma seziliyordu. Bilmiyorum, belki de bana öyle gelmiştir. Bazen Atatürk’ün ismine acil ihtiyaç duyulur ya... İşte bu aralar o aralar galiba. Bakarsın yarın ‘out’ olur yine. Atatürk’ü bile bu hale getirdik anlayacağın.

Bu arada 10 Kasım vesilesiyle Latife Hanım’ın yeğeni halasının evliliğini anlatmış. Biliyorsun Ata’ya verdiği sözden dolayı Latife Hanım hiç konuşmamıştı. Ama akrabalarının öyle bir sözü yok. Ben olsam bu kadar bekleyemez, çoktan çenemi açardım. Hatta halamı kıskanç, hırslı, hırçın olarak tanıtanlardan hesap bile sorardım.

Neymiş, bir gün ‘Kemal çok içtin, yeter!’ demiş. İnsan kocasına diyemez mi? Belli ki sağlığını düşünüyormuş. Nitekim sirozdan öldü Atatürk.

Kadınlar kocalarıyla, işinden gücünden konumundan bağımsız olarak bir ilişki kurarlar benim bildiğim. Marangoz kocaya ayrı, doktor kocaya ayrı bir dil geliştirilmez. ‘Kemal çok içtin yeter!’ sözünün nesilden nesile aktarılacak bir yanı yok. Ha bu sözü kaldıramayacak kocalar vardır ama bunun ulusal kahraman olmakla bir ilgisi bulunmamalı bence.

Bu günlük bu kadar, hoşçakal babacığım.

MIŞ-MUŞ

Erdoğan ‘Laiklik de değişir’ demiş. Tabii tabii... Ama seçmenin tercihi de değişir.

İstanbul’da bir tabak makarnanın beş günlük İspanya gezisine denk olduğu yerler varmış.

Gerekçe olarak makarnayı yediğiniz esnada kıçınızın Avrupa, bakışlarınızın ise Asya kıtasında olduğunu göstereceklerdir.

İstanbul dünyanın gezilecek en iyi 10 kentinden biriymiş.

‘En büyük kazık yenecek 10 kenti’ ise henüz seçmediklerinden birincilik hakkımız mahfuzdur.

Başbakan Erdoğan ‘Yılın Avrupalısı’ ödülüne aday gösterilmiş.

Kaşa göze mi bakıyorlardır nedir...


Duyuru!

Sevgili okurlar,

‘14 Kasım Dünya Diyabet Günü’ dolayısıyla yarın Tünel-Taksim arasında bir yürüyüş var. Herkes katılabilir. Şeker hastalığıyla tanışıklığı olanlar yürüyüşün bu hastalıkta ne kadar önemli olduğunu bilirler. Zaten başka bir etkinlik yerine yürüyüşün tercih edilmesi de bundan. Ayrıca bu yürüyüş Guinness Rekorlar Kitabı’na girmeye aday. Rekora katkınız olsun istiyorsanız yarın 12.00’de Tünel’de olun. Sonrasında bir de Reyhan Karaca konseri var.
Yazarın Tüm Yazıları