Aslında aşk yazmamak lazım

Bugün cumartesi. Yani hafta sonu. Aşk konusu çok uygun düşer. Fakat bir yandan da aslında aşk üzerine hiç yazmamak lazım.

Hayır, ‘Aşkınız ömrünüzün son gününde bile ilk gün tazeliğini muhafaza edecektir’, ‘Adamın gözü 25 sene sonra da sizden başkasını görmeyecektir’ falan desem mesele yok. Fakat benimki daima ‘Yakında görürsünüz gününüzü’ mealinde olduğundan aşka yeni soyunmuşlar için yıkıcı oluyor haliyle.

İnsanlar umut dolu bir yolculuğa çıkmışken ‘Yol kapalı, geri dönün’ demek gibi bir şey benim yaptığım. Ya da sinemanın kapısına dikilip içeri girenlere filmin sonunu söylemek gibi.

Hepimizin başına geldi... Çiçeği burnunda bir aşıkken aldanmak ister insan. Daha önce on defa yaşamış olsa bile, her seferinde hayatında ilk defa aşık oluyormuş gibi başlamak ister. E, bu arada birilerinin ‘Dikkat’ levhası gibi ha bire karşısına çıkması hoş değil tabii.

Tam tersine pembe yalanlarla destek olmak lazım. Hani nasıl depremde, tren kazasında falan halkın morali düşünülerek (!) hayatını kaybedenlerin sayısında indirime gidiliyorsa, burada da aşıkların moralini yüksek tutmaya çalışacaksınız. Dün aşık olmuş birinin duymak isteyeceği en son şey aşkın ömrünün üç yıl olduğu gibi saptamalardır herhalde.

‘Su içene yılan bile dokunmaz’ demişler... Benzetmemi seveyim, aşıklar da bir nevi su içiyor sayılırlar. Dokunmayacaksınız. Geçen gün bir arkadaşımın kızı, ki kendisi sevgilisiyle henüz cicim aylarını yaşamaktadır, ağlamaklı bir yüzle ‘Hiçbir şeyin arkasını dönüp uyuduğuna inanmıyorum’ dedi.

‘Tabii tabii’ dedim cevaben. Kızcağız sonsuza kadar burunlarının ucunu yapıştırıp şaşılaşmış gözlerle birbirlerine bakıp duracaklarını zannederken neden bozayım moralini?

Bu yazıyı da zaten günah çıkarmak için yazıyorum. Bu hususta çok ettim gençlere... Fakat günah çıkaran bir daha günaha girmeyecek diye bir şey yok. Beyaz sayfa açıp yeniden başlarız ama bugün değil.

Zaten gündemde ‘aşktan da üstün’ konular var. Aşağıda bunlardan birini bulacaksınız.

‘Dini kurtaralım Bülent!’

Rahşan Ecevit’in ‘Din elden gidiyor!’ feryadı... Herkes yazdı gerçi ama takdir edersiniz ki köşesi olan biri için kaçırılacak konu değil. Bir daha nereden bulacağım böylesini. Kaç Rahşan Ecevit var şu memlekette ki, kalksın benzer bir inciyi pıt diye düşürsün ağzından. Mevcut olan tek Rahşan Ecevit’imiz de öyle zırt pırt konuşan biri değildir. Bir daha kimbilir ne zaman şey eder.

Netice olarak benim de yorumumu okumak durumdasınız.

Şimdi efendim, işin enteresan tarafı... Yok, lafa böyle başlarsam sanki olayın enteresan olmayan tarafı da varmış gibi anlaşılır ki aslında yok.

En enteresan tarafı diyeyim bari. Öteki az enteresan kısımları bir kenara bırakayım. Misal bu feryadı Demokratik SOL Parti’li birinin ettiğini falan... Hakikaten az enteresandır bu. Zira son senelerde durum öyle bir hale gelmiştir ki, partilerin sağda olanları kapısına sarmısak, solda olanları soğan asmalıdırlar ki vatandaş şaşırmasın hangisi neydi...

Neyse, uzatmayayım; olayın herhalde en enteresan tarafı, dinin elde en sıkı tutulduğunu sandığımız bir dönemde aslında elden gitmekte olduğunu duymamızdır. Bu devirde de elden gidiyorsa... Yani tam ‘Kubbeler miğferimiz, minareler süngümüz olacaktır’ diyen zihniyet tek başına iktidardayken...

Hayır bir taraftan da ‘Laiklik çaktırmadan gidiyor’ diyenler de var. Dünyada ikisinin aynı anda gittiği başka ülke yok benim bildiğim. Nevi şahsına münhasır bir ülkeyiz anlayacağınız.

Belki de yukarıda sözünü ettiğim soğan sarımsak meselesine önem verilmediği için aslında ateist bir partinin işbaşında olduğunun farkında değiliz. Bir tek Rahşan Ecevit fark etti belki de bunu. Yılların tecrübesi var ne de olsa. ‘Dini kurtaralım Bülent’ demiştir bisküvisini çaya batırırken...

Yazıyı nihayetlendirmeden annemin de yorumuna yer vermek istiyorum.

Annem, dul maaşı misali babamdan kendisine intikal etmiş olan ‘Ecevitçilik’ halinden asla vazgeçmedi. Ecevitler’e laf söyletmez, toz kondurmaz. Nitekim Rahşan Hanım’ın iddiasını ve arkasından gelen tepkileri duyunca ‘Rahşan Hanım onu demek istemedi’ dedi.

Rahşan Hanım aslında ‘Ana-babalarımızdan gördüğümüz, öğrendiğimiz Müslümanlık elden gidiyor’ demek istemiş. ‘Sözde dindarlar’ başka bir sistemi oturtmaya çalışıyorlarmış aslında... Bunu kalabalıklara dini kullanarak kabul ettirmek daha kolay oluyormuş.

Ben bilmem, Rahşan Hanım bunu mu demek istedi... Ama bu memleket annemi bile teorisyen yaptı, onu biliyorum.

MIŞ-MUŞ

CHP’de kılıçlar çekilmiş. Esas kınına girdiği zaman haber verin bize!

İtalyanlar domatesten plastik torba yapacaklarmış.

Bizim de plastik gibi domateslerimiz var buna karşılık...

Baykal Sarıgül’e ‘cerahat’ demiş. E, vücutta ‘mikrop’ olunca bir yerden patlak verecek tabii.

10 diyetten 9’u garantisizmiş. Olsun, biz onların zayıflatma ihtimalini sevdik.
Yazarın Tüm Yazıları