SİZCE bu yaşta, yani benim yaşımda birinin hálá annesinden korkuyor olması doğal mıdır?
Üstelik annem melek gibi bir kadınken... Benimse altımda bir uçan süpürgem eksikken...
Görünüşe aldanmayacaksınız. Annem o meleklikle yapacağını yapmıştır. Aramızda şehirlerarası otobüs hosteslerinin deyişiyle ‘‘Normal hava ve yol şartlarında 8.5 saatlik mesafe’’ olması, durumumu değiştirmeye yetmez.
Bütün hayatımı ‘‘Annem ne der?’’ sorusunun cevabına göre tanzim etmeye çalışmışımdır. Gerçi başarabildiğim söylenemez ama kim, ne için demişti hatırlamıyorum, ‘‘Varmasam da yolunda ölürüm’’ diye bir laf vardır hani... Benim durumuma çok uyuyor.
***
Misal şu yazılar...
Haftanın dört günü, ‘‘Ya annem beğenmezse’’ korkusunu yaşıyorum. Nitekim beğenmiyor.
Zaten onun ifadesine göre çok tehlikeli bir iş yapıyorum. Derhal bırakmalıyım bu işi. Bilmeyen, evin bir odasında kimyasal silah imal ediyorum zanneder.
Ama bir yandan da bir gün bir mani çıkar da yazamam diye endişeleniyor galiba. Çünkü mütemadiyen ‘‘Boş vakitlerinde otur üç beş yazı yaz, at kenara’’ diyor. Kolay zannediyor. Hazır boşken bir tencere yaprak sarıp dolaba atmakla bir tuttuğundan...
Gerçi sarma işinin yazı yazmaktan daha zor olduğu bir gerçek ama ben daha çok stok açısından mukayese ediyorum. Salı akşamı yazıp çarşamba sabahı gönderdiğim yazı cumartesi günü yayımlandığında modası geçmiş oluyor, bir de stoktan çıkardığımı düşünün.
Yalnız iki konu var ki naftalinleyip kaldırsam, 10 sene sonra çıkarıp karşınıza getirsem tazeliğinden bir şey kaybetmez. Biri Kıbrıs meselesi, öteki AB.
Neyse...
‘‘Anacığım stok olmaz’’ diyorum her seferinde. Diyorum ama içimdeki suçluluğu da atamıyorum. Yazılarımı bitirmiş göndermişim, boş günümdeyim, bir yerlere gidip keyif edeceğim. Gidiyorum da... Ama keyif ne gezer. Sanki okuldan kaçtım. İçim pır pır. ‘‘Şu anda boşum, oturup bir yedek yazı yazacağıma kalkıp buraya geldim, yazıklar olsun bana.’’
***
Bu yazı mevzuu banko.
İlaveten duruma göre değişen başka korkularım da var. Yaparsam kendimi suçlu hissedeceğim bir sürü şey.
Eve geç gelmek.
Fazla gezmek tozmak.
Olur olmaz gülmek.
Sokakta dondurma yalamak.
İnce giyinmek.
Halime şükretmemek.
Falan filan.
Eskiden böyle değildim. Daha az aldırırdım. Acaba yaşım ilerledikçe annemi anlar mı oluyorum?
Bir de dedikodu mevzuu var ki beni en çok yaralayan budur.
Annemin hayatı boyunca birinin aleyhinde bir laf ettiğini, birinin söylediğini ötekine aktardığını duyan olmamıştır. Dedikoduyu sevmez, bize de yaptırmaz. Şöyle ağız tadıyla birini çekiştirememişizdir yanında.
Ama ne oldu?
Ben dedikodusever oldum. Belki de anneme inat. Üçüncü Dünya Savaşı'nı çıkaracak boyutta olmasa da onu bunu çekiştirdiğim oluyor doğrusu. Çok zevkli. Sonradan yaşadığım ‘‘Annem duyarsa’’ korkusunu hesaba katmazsak tabii.
***
Şimdi içinizde ‘‘Yine anasını danasını anlatmış’’ diyenler olacaktır.