Bundan eksiklenmem mi gerekir yoksa halime şükretmeli miyim bir türlü kestiremem. Fakat netice olarak çoğunlukla şükrederim. Çünkü sebebi ‘‘annelik’’ olduğu söylenen birtakım durumlara düşmeyi istemem ki düşmem pek de zor olmazdı herhalde. Zira yaradılış olarak marazi annelik hallerine bir hayli yatkınımdır. Fakat bu yatkınlığa rağmen pazar günü bir kez daha annemin kulaklarını çınlatmak durumunda kaldım.
Eğer yanımda olsaydı tam da sırasıydı bu lafı etmesinin. Çünkü ben yine anne olmadığım için Selen'in annesini anlamamıştım işte. Selen geçtiğimiz kasım ayında, 21 yaşındayken uyuşturucudan öldü. Bunun büyük bir acı olduğunu tabii ki anlıyorum, anne olmama gerek yok. Bir insan için en sevdiği varlığın elinden kayıp gitmesinin ne demek olduğunu tahmin edebiliyorum. Söylediği her şeyi anlıyorum ve gözümde iki damla yaşla okuyorum verdiği röportajı.
Ama bir tek şunu anlayamıyorum:
‘‘30 Kasım'da kızım yerine ölen Burçin olsaydı, Selen belki bugün hayatta olurdu. Gözümüzün önünde Burçin gibi bir örnek olduğu için Selen korkacaktı.’’
İşte bu lafın nasıl olup da ağızdan çıkabildiğini anlayamıyorum. Anne değilim çünkü. Çünkü Selen'le Burçin'e eşit mesafedeyim, ikisinin ölümüne de aynı ölçüde üzülüyorum.
Onun için, ‘‘Burçin 30 Kasım'dan önce ölüverseydi ya!’’ diyemiyorum.
Doğurmamış bir kadın olarak desem desem, ‘‘Bir çaresi bulunsaydı da ikisi de ölmeseydi’’ diyebilirim ancak.
Ama işte bu yuvarlak laf hiçbir anneyi kesmez herhalde. Yani Selen'in annesinin dediği daha gerçekçi, biliyorum. Fakat o malum sebepten anlayamıyorum işte. Buna karşılık anneliğin nasıl bir şey olduğunu anlama yolunda bir adım daha atmış bulunuyorum.
İlk adımı çocukluğumda babaannemin bir anısı sayesinde atmıştım. Bir dönem, askerliğini yapmış erkeklerin yeniden askere alınması durumu çıkmış... Artık hangi ülkeyle ne problemimiz var idiyse... Babaannem, tebligatları dağıtan postacıdan oğullarının bu kapsama girmediğini öğrenince birden, ‘‘Oh! Çok şükür, benimkiler kurtuldu’’ deyivermiş. Postacı ters ters bakmış babaanneme, ‘‘Hanım hanım!’’ demiş, ‘‘Bir tek senin çocuklarının mı canı can?’’
Kendini ayıplayarak anlatırdı bunu babaannem.
MIŞ-MUŞ
Eğitimli kesim Popstar'ı ve Biz Evleniyoruz'u seyrediyormuş.
Yalan, reytingin icadından önceydi.
*
Erdoğan, Hollywood'la tanışacakmış.
İster misiniz Hollywood da yürüyüşüne hasta olsun, bir ‘‘Başbakan’’ rolü de orada kapsın...
Ekonomiden Sorumlu Bakan Babacan, ‘‘Bu Derviş'in programı değil’’ demiş.
Şimdilik... Başarısız olurlarsa ‘‘Derviş'indi’’ derler.
*
Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizleri, vücut kimyamızı da bozup ömrümüzü bir ay kısaltmış.