Geçen gün bir dergide, eski bir mankene şöyle diyordu röportajı yapan arkadaş:
‘Lezbiyen ilişkiler içerisinde olduğunuz için eşinizle aranızın açıldığı da ithamlardan biri.’
Ve üsteliyordu:
‘Gittiğiniz mekánın adı dahi verilerek ortaya atıldı ama bu iddialar.’
Allah Allah!
Eşcinsellik konusunda bile kadın-erkek ayrımı mı yapılıyor?!
En ‘kör parmağım gözüne’ durumlarda bile bir erkeğe böyle yüklenildiğini duymadım ben.
Sessiz bir anlaşma var sanki toplumda. Erkeğin eşcinselliği açıkça kurcalanmıyor. Yani erkek korunuyor bir nevi.
Ama kadına rahatlıkla ‘Lezbiyen ilişkiler içerisindeymişsiniz’ denebiliyor.
Hadi iyi tarafından bakalım...
Kadın kısmının daha yürekli olduğu mu düşünülüyor acaba?
Yaşadığının arkasında duracağına inanıldığından açıkça sormakta bir beis görülmüyor belki de.
Fakat pratikte o ‘yürekli kadınlar’ı göremedik henüz.
Kimse çıkıp ‘Ben lezbiyenim’ demedi, diyemedi.
Hemen bir parantez açayım; bildiğim, tanıdığım sanat camiasından bahsediyorum.
Erkeğe açıkça sorulmamasının bir nedeni de ‘korku’ olabilir.
Evet, belki de korkuluyor erkeklerden.
‘Bir de tutturamazsak gözümüze yumruk yemek de var’ diye düşünülüyor belki.
Ne de olsa erkektir ve bu ülkede bundan büyük bir hakaret yoktur bir erkeğe yapılacak. Bakınız futbol maçlarındaki taraftar-hakem ilişkisi.
*
Aslında erkek eşcinseller daha yürekli.
Giyim kuşamlarıyla, tavırlarıyla kendilerini ortaya koymaktan çekinmiyorlar.
Yukarıda sözünü ettiğim, toplumun korumacılığına güveniyor olabilirler. Eşcinsel erkeği seviyor bizim toplum. Nice örneği var. Rahmetlisi, prensi, megası...
Sırf bu yüzden eşcinselmiş gibi yapan ses sanatçıları gördü bu gözler. İşe kafadan bir adet artıyla başlayanlar oldu. Buna karşılık milyonların bağrına bastığı bir lezbiyen şarkıcıya rastlamadık henüz.
Bu bir ayrımcılık değil de nedir sorarım size?
*
Bir kadının ‘Ben lezbiyenim’ diye ortaya çıkmamasının bir nedeni de kadın eşcinselliğinin bizim memlekette pek de ciddiye alınmaması olabilir. Bizde insanların duygularından ziyade fiziksel durumlarıyla ilgilenilir zira.
Girintiler çıkıntılar önemlidir.
Çıkıntısı olmayan iki insanın sevişmesinde bir tehlike görmeyiz.
Ana-babalar tehlike görmez en başta. Kızlarını erkeklerden bucak bucak kaçırırlar ama kız arkadaşıyla aynı yatakta uyumasından hiç rahatsız olmazlar. Kızlık zarı emniyettedir!
Hepimiz yaşamışızdır. Erkek arkadaşımızla aynı kaldırımdan yürüyemezken en yakın kız arkadaşımızla sabahlara kadar aynı yatakta fısıldaşıp kıkırdaşmışızdır.
Kocalar bile eşlerinin lezbiyen ilişkisini ilişkiden saymazlar. Aldatılmış görmezler kendilerini.
Kısaca, toplum lezbiyenliğe ‘geri dönüşümlü’ durum olarak bakıyor.
Bir kadına rahatlıkla ‘Lezbiyen ilişki içerisindeymişsiniz’ diyebilmenin bir nedeni de bu olabilir.
Nasıl olsa fasulyeden bir şey!
Kadın bugün vazgeçse hiç görmediğe döner!
*
Bu arada bu satırları yazmama neden olan, başta sözünü ettiğim, üstüne gidilen güzel mankenin verdiği cevaba değinmeden geçemeyeceğim.
‘İsterseniz hemen eşimi arayalım, o cevabı versin size, ispatlayalım.’
‘Biz bu dedikodular yüzünden ayrılmadık, bunu kocama da sorabilirsiniz’ demek istiyorsa bir diyeceğim yok elbet.
Ama ‘Lezbiyen olmadığımın cevabını size en iyi kocam verir’ manasını çıkardım ben daha çok.
Eğer öyleyse...
A kızım!
Erkek olsan bir derece... Karın ne esaslı erkek olduğunu anlatabilir bize.
Ama kocan ne diyecek?
‘Benim karım taş gibi kadındır’ mı?
Bu saçma cevap yerine ‘Size ne kardeşim benim yatağımdan yorganımdan!’ deseydin keşke.
Kimse kimseye bir şey ispatlamak zorunda değil.
Ama maalesef herkes habire ‘bir şey’ olmadığını ispatlamaya çalışıyor bu memlekette.Eşcinsel olmadığını, büyükannesinin Ermeni olmadığını, ailesinin Yahudi dönmesi olmadığını...
Herkeste daima ‘Valla o dediğinizden değilim’ hali.
Tayyip Erdoğan ‘Kimlik’ işini hallettikten sonra şu cinsiyet meselesine de bir el atsa bari!
‘Herkesin bir ‘üst’ bir de ‘alt’ cinsiyeti vardır. Kiminin ‘altı - üstü’ birdir, kiminde farklılık gösterir bu iki cinsiyet’ dese mesela...
Herkes ‘alt’ cinsiyetini daha özgürce ifade edebilir belki!
MIŞ-MUŞ
Arılar insan yüzünü tanıyormuş.
Neden kimini sokup, kimini sokmadıkları belli oldu!
Bahçeli ‘Alt-üst tartışması zırva’ demiş.
Zırva olmasa kim tartışır zaten.
Her gün yenen bir küçük çörek ayda 1 kg. yağ olarak kalçaya yerleşiyormuş.
Vücudumuzun nankörlüğü! Biz ona ekmek atıyoruz, o bize taş atıyor bir nevi.