Paylaş
FAY HATTI
Memleketimizin deprem kuşağında olması hasebiyle bugüne kadar irili ufaklı birçok deprem yaşadık, ancak gözümüzle görüşümüz ilk defa oluyor. Yıkılan binaları kastetmiyorum. Sözünü ettiğim, depremi yaratan ‘‘Fay.’’ Ben fayı yıllarca yerin kilometrelerce dibinde bellemişim. Bu sefer bir baktım, yerin üstünde öyle sulama kanalı gibi kıvrıla kıvrıla gidiyor. Çoluk çocuk içine girip çıkıyorlar, televizyoncular bir ayakları fayın içinde yayın yapıyorlar. ‘‘Katil fay’’ ortalık yerde durup duruyor.
‘‘Fay’’ ilk defa mı gün yüzüne çıkıyor, yoksa hep çıkardı da, Erzincan'ın, Dinar'ın yolu sapa olduğundan televizyoncular gidemediği için mi görememiştik?
Televizyon deyince... Bu özel kanallar sayesinde görmediğimiz, duymadığımız, öğrenmediğimiz şey kalmadı. Eskiden deprem bizim için 4 rakamdan ibaretti. Şiddeti, ölü sayısı, yaralı sayısı, maddi hasar. Meğer şiddetin bile dört çeşidi varmış, yeni öğrendik.
Göreceksiniz, bir dahaki sefere bilim adamlarının yıllardır üzerinde çalıştıkları ama bir türlü başaramadıkları ‘‘deprem zamanını önceden saptama’’ konusunun da üstesinden gelecekler. Aldığım duyuma göre bir yolunu bulmuşlar bile. Fay hattının nereden geçtiği belli ya, 2 m.'de bir fayın başına kulağı kirişte bir adam dikeceklermiş. Sonra bir gün bakacaksınız televizyonda bir anons: ‘‘Sayın seyirciler, 216 numaralı arkadaşımızın tam altından çatlama sesi gelmeye başladı, müteyakkız olunuz.’’
ÇOK YAKIN
Aklıma takılan bir başka konu da Yunanlılar'ın deprem nedeniyle göstermiş oldukları dostluk. Yanlış anlamayın, nifak tohumları ekecek değilim. Hem ben Girit'liyim. Atalarım yıllarca Rumlarla beraber yaşamışlar.
Diyeceğim şu: Dikkat ettiyseniz bunların bize muhabbeti, bilim adamlarının, depremle, Türkiye'nin Yunanistan'a 2 m. yaklaşmış olduğunu açıklamalarından sonra başladı. Acaba bu açıklamayı duyunca, ‘‘Bunlar sallana sallana bize doğru geliyorlar. Bu gidişle İzmir'i Atina'ya bindirmeleri yakındır. Bir sabah uyandığımızda bize gözümüzün çapağından daha yakın olabilirler, bunlarla iyi geçinmek lazım,’’ demiş olabilirler mi?
O GÜN GELİRSE
Son günlerde dört koldan müteahhitlere yükleniyoruz. Bir dereceye kadar haklıyız. Felakette payları var.
Peki acaba yılda kaç kişi yanlış teşhis, yanlış tedavi, ihmal, zamanında müdahale etmeme gibi sebeplerle can veriyor?
Peki acaba, avukat, doktor, bankacı, kaportacı, gazeteci, marangoz vs. Yani araç kullanan her meslekten birçok kişi, trafikte yaptıkları hatalar sonucunda, yılda kaç kişinin ölümüne sebep oluyorlar?
İnanın, depremde kaybettiklerimize yakındır. Ama peyderpey gittikleri için pek çoğumuzun umurunda değiller.
Belli bir meslek grubuna yüklenirken memleketin genel durumuna bir bakmak lazım. Bilimde, sanatta, siyasette, sporda dünyadaki yerimiz neredeyse inşaatta da oralarda bir yerlerdedir.
Müteahhitlerin aradan fırlayıp öne geçmiş olduklarını mı umuyordunuz?
Yüzücülerimizin olimpiyatlarda rekor kırdığı ve çocuk ölümlerinin en fazla olduğu ülkelerin sıralandığı listede adımızın olmadığı gün, depremde binalarımız yıkılmıyor olacak.
ASAYİŞ BERKEMAL
Son günlerde hepimizin morali bozuk. Neredeyse yaşama sevincimizi kaybettik. Evde bunalıyoruz. Geçen akşam baktım canım sıkılıyor, zaman zaman gittiğim bir çay bahçesi var İstinye'de, kalktım oraya gittim.
Yarım saat geçmedi, etrafta bir hareketlenme başladı. İnsanlar sinemayı boşaltır gibi boşalttılar bahçeyi. Işıklar söndü, garsonlar sandalyeleri içiçe geçirmeye başladılar. 24.00'te kapatıyorlarmış. İçkisi yok, müziği yok, neden kapanır? Hevesim kursağımda eve geldim.
Yalnız çay bahçesi mi, büfeler, marketler, köfteciler, çorbacılar... Hepsi kapalı. Ne oldu 24 saat yaşayan şehre?
Anlaşılan asayişi başka türlü sağlayamayacaklarını düşünüyorlar. Benim daha iyi bir fikrim var. Süresiz sokağa çıkma yasağı konsun. Böylece asayiş daha da berkemal olur. Yıllar önce bir Milli Eğitim Bakanı 'Okullar olmasa işleri ne güzel yürütürdüm,' anlamına gelen bir laf etmişti. Tıpkı onun gibi. İnsan yok, sorun da yok.
Mış muş köşesi
ÖSS'de 100 sorudan 99'unu cevaplayan öğrenci açıkta kalmış.
Hikmet, cevaplamadığı o tek sorudaydı zahir.
Avrupa ile ilişkiler ‘‘Sil baştan’’ olacakmış.
Hadi bakalım. İnşallah depremde kaşıkla verdiklerini masada sapıyla çıkarmazlar.
Marlon Brando hizmetçisiyle evlenmiş.
İsabet etmiş. Zira o yaşta erkek ancak salyasını sümüğünü sildirmek için evlenir.
Libya lideri Kaddafi depremden 15 gün sonra başsağlığı mesajı göndermiş.
Kaç kişilik başsağlığı dileyeceği belli olsun diye beklemiştir.
5.2 şiddetindeki artçı depreme, Kandilli ‘‘normal’’ demiş.
İnsanoğlu her şeye alışıyor. Eskiden 5.2'de terk-i diyar ederdik, şimdi müteyakkız bile olmuyoruz.
Yunanistan deprem sonrasında peşpeşe yaptığı jestlerle iki ülke ilişkilerinde yepyeni bir sayfa açmış.
Bilsek daha önce sallanırdık.
Paylaş