Paylaş
Ülkemizde, Milli Eğitim bu görevi ne kadar yerine getiriyor? 2010-2011 ilköğretim müfredat programında spor dersi yıllık 72 saat olarak yer alıyor ve çoğunlukla da amaçsız geçiyor.
Milli Eğitim’in yaklaşımı bu olunca çocuklara spor alışkanlığını verebileceğimiz bir başka ortam ve imkan var mı?
Eskiden olduğu gibi çocukların oyun oynayabilecekleri sokak araları ve arsalar mevcut değil. Olsa dahi okul şartları buna imkan vermiyor.
Kulüplerimiz, sınırlı sayıda ve yarıştırma amacıyla sporcuya sahip.
Sporsuz bir hayat!
Çocuk ve gençlerin beslenme, eğitim ve korunma yanında iki temel ihtiyacı daha vardır. Enerjilerini ve heyecanlarını tüketmek. Bu ihtiyaçlar spor gibi yararlı etkinliklerle giderilmediği takdirde, bir kısım zararlı etkinliğin çocukların ve gençlerin yaşamında yer alması kaçınılmazdır.
Spor, bir insanın yaşam kalitesini yükseltmesi yanında her türlü zararlıya karşı en etkili koruyucudur.
Bugün ki uygulamalara baktığımızda, Milli Eğitim’in en iyi yaptığı şey, çocuk ve gençleri sporsuz bir hayata alıştırmak.
Esasa gelirsek, sporda başarısızlığın temelinde Milli Eğitim’in sporu yeterince algılayamadığı gerçeği var. Çağa göre yorumlarsak, Milli Eğitim tam bir spor cahili.
Hal böyleyken, yani sporcu yetişmesinin yolu kapalıyken “Spor Bakanlığı” ne işe yarar? Herhalde Bakanlığı olup da sporu olmayan dünyada tek ülkeyiz.
Avrupa ülkelerine baktığımızda karşımıza çıkan sonuç şu... 50 Avrupa ülkesinde aktif sporcu sayısının nüfusa göre ortalaması yüzde 16 ile yüzde 22 arasında değişiyor. Türkiye ise Avrupa’nın en genç nüfusuna sahip (yüzde 30.5) bir ülke olmasına rağmen aktif sporcu oranı yüzde 0.7 seviyesinde.
AKP döneminde Türkiye, spor tesisi yönünden büyük aşama gösterdi. Oldukça başarılı bir şekilde uluslararası spor organizasyonları gerçekleştirdi. Ancak bu organizasyonlarda sporcuların yeterliliği ile değil de tesislerin yeterliliği ile yarışıyoruz.
Büyük yanılgı olur
Bu tesislerin, organizasyonlar sonrası sporcularımızın iyi bir ortamda spor yapmalarına ve gelişmelerine katkı yapacağı sanılıyorsa, bu büyük bir yanılgı olur. Çünkü mevcut şartlarda okullar bu imkanı sağlamaktan çok uzaktır. Bunun dışında sporcu kaynağı yaratmak da imkansızdır.
Sonuca gelirsek. Sporda, sporcusuz başarı olamayacağına göre öncelikle sporcu yetiştirmenin gereğini yapmalıyız. Bunu için de iki şık var...
1- Spora katılımı sağlamak,
2- Katılımı iyi değerlendirecek imkanları yaratmak.
Gerisi, masal anlatmaktır.
Derinleşen kaos
TÜRKİYE Futbol Federasyonu (TFF) Yönetim Kurulu’nun, 26 Ocak tarihinde Genel Kurul toplantısı kararı alması, yaşanan olayların aslında sulandırılmış, bulandırılmış ve hızlandırılmış etkilerinden anlaşılıyor.
Aziz Yıldırım, 58. Madde’nin kaldırılmasını doğru bulmuyor. Kulüpler Birliği, ummadığı tepkilerle karşılaşınca 58. Madde’nin kaldırılmasına karşı olduklarını açıkladı. Spor Bakanı, kararın TFF’ye ait olduğunu nihayet hatırlayarak tartışmaların dışında kalmayı yeğledi.
Siyaset, şiddet yasasında olduğu gibi bir bütünlük içinde değil. TFF, Genel Kurul kararı ile memnun etmeyi düşündüğü kesim tarafından suçlanmanın şaşkınlığı içerisinde.
Öncelikle bilmemiz gereken şudur. Bu büyük enkaz bir bedel ödemeden kaldırılamaz.
Quaker atasözü, bizim için bir uyarı olur mu acaba? “Sen beni kaldır, ben de seni ve hep birlikte göğe yükselelim.”
Ya da ısrarla sürdürdüğümüz, “Sen beni batır, ben de seni. Hep beraber bir çukura gömülelim” anlayışı mı devam edecek?
Paylaş