Paylaş
Ankara’nın ayazında, battaniyeye sarılarak karşılaşmayı izlese de çok üşümüş olacak ki yanındakilere kendisini locaya götürmelerini istedi. Destek alıp merdivenleri ağır ağır çıkarken, hastalığının son dönemde onu iyice güçten düşürdüğü, adımlarını atarken yaşadığı zorluktan belli oluyordu. O sırada bir an göz göze geldik. Bakışlarında, derin bir hüzün, derin bir acı vardı...
91 yılında mesleğe adım attığımda tanıdığım ilk isimlerden biriydi Cavcav... Çalıştığım sürece, hep iyi hukukum oldu, son 1-2 yıldır, aramızda bir soğukluk vardı... Benim kırgınlığım, onun kızgınlığı, iletişimimizi azalttı... Eskiden sürekli telefonla görüşürdük, son dönemde, sadece yüz yüze geldiğimizde, kısa cümlelerden oluşan konuşmalar geçmeye başladı aramızda... Küs değildik ama eskisi gibi de değildik. Ölüm haberini alınca bir tuhaf oldum, içim burkuldu. Geçmişe uzanan bir yolculuk yaptım. Haber anlamında ne çok şey paylaşmışız... Varsa, üzerinde benden yana hakkım, sonuna kadar helal olsun...
Gençlerbirliği demek Cavcav, Cavcav demek Gençlerbirliği demekti... Gerçekten de Gençlerbirliği ile yatar Gençlerbirliği ile kalkar, Gençlerbirliği ile yaşardı. Evladı gibi görürdü kulübünü. Bir babanın, evladının üzerine titremesi gibi titrerdi Gençlerbirliği’nin üzerine, zarar gelsin istemezdi... (Uykumda, kulağıma, 2-0, 2-0 yenildik diye fısıldarlar, korkudan sıçrar, kan ter içinde kalırdım) sözleri, onun kulübe olan bağlılığını anlatmaya yeter de artardı bile.
KİMSELERE MUHTAÇ OLMADI
Maltepe’deki yurdun altındaki küçük bir salon ve bodrum katındaki soyunma odasından ibaret, içinde farelerin cirit attığı kulübü, herkesin imrendiği müthiş tesislere kavuşturdu. Belki az, ama öz verdi, teknik direktörüne, oyuncusuna... Ancak, bugün büyük kulüpler dahil bir çoğu, borç batağından kurtulmak için çırpınırken, Gençlerbirliği, kimseye tek kuruş bolcu olmadan, ayakta kalmanın haklı gururunu yaşadı. Bankalarda da her daim nakit parası oldu. Kulüpler, alacak davaları ile FIFA’lık olur, icra takipleri ile kapılarına kilit vurulurken, Gençlerbirliği, Cavcav’ın politikaları sayesinde, her zaman bunlardan uzak kaldı.
Eli sıkı, biraz huysuz, ancak kesinlikle kin gütmeyen bir yapısı vardı. Onun hakkında yapılan eleştirilere önce kızar, tepki gösterir sonra da unutur, hiç bir şey olmamış gibi davranırdı. Haber konusunda da duyduğunuz bir şeyi sorarsanız, hiç gizlemeden, açık açık anlatırdı...
Açıklamaları, eylemleri ve çıkışları ile Türk futbolunun kesinlikle gündemini belirleyen, gündemine yön veren usta bir yöneticiydi. Lafını esirgemez, futbol adına, Gençlerbirliği adına tartışılması gereken bir konu varsa ortaya koymaktan asla çekinmezdi. Anadolu’nun hakkını savunan, isyan bayrağını çeken adamdı...
YERİ DOLDURULAMAYACAK
Eleştirilecek yanları yok muydu... Elbette vardı, birlikte yürüdüğü arkadaşları ile çatıştı, yönetici, teknik adam ve futbolcuları, bir kalemde silip kenara attı. Antrenörlere sabır göstermeyip, söylemleri ile kulübün kamuoyu önünde tartışılmasının yolunu açtı. Zamansız ve gereksiz demeçleri ile ortamı gerdi, oyuncu transferi konusunda özellikle son dönemde, çok karavana attı, kimi zamanda durup dururken başına iş açtı.
Ancak O, Türk futbolunun son 40 yılına damga vuran iki üç isminden biri olmayı başardı. Başkent futbolunda ise müstesna bir yer edindi. Onun başkanlığı döneminde, Gençlerbirliği 2 kez kupa kazandı, iki kez finalde kaybetti, bir kez Avrupa’da çeyrek finalin eşiğinden döndü. Ona karşı yapılan en büyük eleştiri, ‘Neden iddialı takım kurmuyorsun başkan’ şeklindeydi. Kulübün geleceğini düşünmek, zorundayım, kulübün menfaatleri her şeyin üstünde gelir diyerek, bu eleştirileri de kestirip atardı.
Cavcav, bu dünyadan göçüp giderken, yeri doldurulmayacak bir boşluk ile sağlam temeller üzerinde kurduğu bir kulüp bıraktı. Onun mirasına sahip çıkmak, yeni kuşakların ön önemli ödevi olacak. Bayrağı, daha yukarı taşımalılar ki Cavcav, ebedi istirahatgahında rahat uyusun.
Hayata ve spora dair:
Buğdaydan da futboldan da iyi anlarım... (İlhan Cavcav)
Paylaş