Paylaş
EĞİTİM ÇIKTILARI
Ekonomik gelişimin birinci öncelik olması yüzünden, eğitim çıktıları da ekonomik ölçütler ile değerlendirilmektedir.
İş bulma, iş verene göre beceri kazanma, istihdam, verimlilik veya girişimcilik gibi kavramlar ön plana çıkmıştır.
Ekonomik gelişime katkısı az olan sanat, müzik ya da tarih gibi alanlar önemsizleştirilmektedir. Son yıllarda Türkiye’de bunu gözlemlemiyor muyuz?
Eğitimi sadece ekonomik çıktılarla değerlendirmek büyük hatadır. Eğitim, aynı zamanda bir var olma ve sosyal gelişim aracıdır.
Peki, eğitim ne zaman ekonomik çıktılara göre değerlendirilir?
TÜKETİM TOPLUMU
Tüketim ön planda olduğunda. Başka bir deyişle, bir toplum ne kadar tüketim toplumuysa, eğitim de o kadar ekonomik çıktılara göre değerlendirilir.
Eğitim, bir iş bulma ve beceri kazanma aracı olarak görülür. İnsanlar arasında eğitim yarışı başlar. Örneğin, bir süre sonra lisans eğitimi yetmez, herkes yüksek lisans yapmaya başlar.
Neden? Çünkü ne kadar yüksek beceriye sahipsen, o kadar güzel bir iş bulursun. Ne kadar güzel bir iş bulursan, o kadar çok tüketirsin. Ne kadar çok tüketirsen, o kadar statün yüksek olur ve sözde mutluluğun artar.
Son yıllarda Türkiye’de bu değişimi çok açık görmüyor muyuz? Her yere AVM yapılmıyor mu? Herkesin çok sayıda kredi kartı yok mu? Eğitim iş bulma açısından değerlendirilmiyor mu?
Halbuki, eğitimin amacı tüketici öğrenci değil, toplum için değer yaratan öğrenci yetiştirmek olmalıdır.
SORGULAMA VE ELEŞTİRİ
Tüketim toplumlarının bir özelliği daha vardır. Hem şirketler, hem de kurumlar toplum tarafından sorgulanmak veya eleştirilmek istemez.
Örneğin, şirket yaptığı bir reklamın ya da devlet bir politikasının eleştirilmesini istemez. Sorgulayan bir nesil tercih edilmez. Bilgi, güç sahipleri tarafından belirlenir. Bu durumda kendini tanımayan ve apolitik nesiller yetişir.
Türkiye’de gittikçe sorgulamaya ve eleştiriye karşı tahammülsüzlüğün arttığını gözlemlemiyor muyuz?
Bir taraftan sorgulayan ve eleştiren öğrenci istiyoruz ama diğer tarafından sorgulayan ve eleştiren öğrencileri cezalandırıyoruz, Gezi Parkı’nda olduğu gibi.
Eğitim, baskı değil, bir özgürleşme ve demokratikleşme aracıdır.
GEZİ PARKININ ANLAMI
Bana göre Gezi Parkı Eylemleri’nde 16-22 yaş arasındaki öğrencilerin davranışlarına baktığımızda, bu davranışlar eğitimdeki bu değişimlere bir başkaldırıştır.
Bir sosyal gelişim örneği olan çevreye duyarlılık ile başlayan eylem, ilk olarak tüketim toplumunun göstergesi olan AVM’lere ve daha sonra da demokratik ifadelerin dile getirilmesini engelleyen zihniyete karşı bir harekete dönüşmüştür.
Öğrenciler de buna dahil olmuştur. Sorgulamadan kabul etmek, apolitik kimlik kazanmak, iş bulmak ve tüketici olmak için yetiştirilen öğrenciler, bu eğitim paradigmalarına karşı çıkmıştır.
Hem bireysel olarak fikrini ifade etmiş ve sorgulamış, hem de kolektif olarak toplumsal ve sosyal etki yaratmak istemiştir. Hepimizi şaşırtmıştır.
(Tabii ki şiddete başvuran, provokatif davranışlar gösteren, çevreye zarar veren, toplumda kin ve nefret duygusunu uyandıran marjinal grupları tamamen dışarda tutuyorum. 16-22 yaş arasındaki öğrencilerden bahsediyorum.)
EĞİTİM PARADİGMASI
Öğrenciler Gezi Parkı Eylemi ile eğitim paradigmasını sarsmıştır.
Bir bütün olarak eğitimde ihtiyacımız olan tam olarak budur.
Yani, eğitim sistemi ekonomik gelişim ve tüketim toplumu için değil; dünya sistemi üzerine kafa yoran, sorgulayan, bireysel ve toplumsal değişimi arzu eden sorumlu ve duyarlı öğrenciler yetiştirmelidir.
Paylaş