M. Emin Değer’in Mudafaa-i Hukuk dergisinin kasım sayısında yayınlanan "1995’teki bir söyleşinin izinde günümüze bakmak" adlı yazısında sözünü ettiği söyleşiyi bulup okudum:
10 Aralık 1995 tarihli Milliyet Gazetesi’nde yayınlanan, Nilgün Cerrahoğlu’nun "Pazar Sohbeti". Söyleşinin konuğu, zamanın Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve günümüz Cumhurbaşkanı Abdullah Gül...
Aşağıda, günümüz Cumhurbaşkanı’nın bundan 12 yıl önceki düşüncelerini okuyacaksınız. Ben insanların vırt-zırt kafa değiştiremeyeceğine inanan bir kalın kafalı statükocuyum (!), bir türlü değişemiyorum.
Bu yazıyı ilham ettiği için M. Emin Değer’e, Milliyet Gazetesi arşivine ve Nilgün Cerrahoğlu’nun zekásına teşekkür ederim. Söyleşi yapan genç bayan meslektaşlarımıza da 10 Aralık 1995 tarihli söyleşiyi bulup tamamını çok dikkatli okumalarını salık veririm. Mesleğin soru sorma tekniği ve gazetecilik onuru bu söyleşide gizli. İşte alıntılar:
* * *
"Türkiye’de geçerli kanunlar arasında İslam’a aykırı olanlar da var; olmayanlar da. Aykırı olanlar baskıdır. Baskı kalkacak. Bu hakkı kullanacağım. Halka bu imkánı vereceğim."
Türbanın sınırlandırılmasını İslam düşmanlığı olarak gören Abdullah Gül şöyle diyor: "Biz İslam’ı hayat tarzı olarak görmek istiyoruz."
Nilgün Cerrahoğlu: (Aydın) Menderes’in dediği gibi ’Türkiye’de İslam neye uysun değil, [ona] neyin uygun olduğu’ tartışılacak?
Abdullah Gül: Evet tabii.
* * *
"Eğer insanlar ’Ben Müslümanım’ diyorsa, inançlarına göre yaşamak zorundadırlar."
"Artık saklanmaz gerçekler var: İslam’ın yalnız ahireti değil dünyevi düzeni de içerdiği bir gerçektir. Ben Müslümanım buna inanıyorum."
(Adil Düzen konusunda): U dönüşü yok. Faizin doğru olmadığına inanıyoruz. Faizin ’sıfır’a yakın olduğu toplumlar sağlıklı toplumlardır. Kalkınmış ülkelerde faiz düşüktür."
"Düzen Türkiye’de İslam’ı caminin içine hapsetti. Biz İslam’ı hayat tarzı olarak görmek istiyoruz."
* * *
"İslam’ın hayat tarzı olması" için Anayasa’nın ilk dört maddesinin kaldırılması, Anayasa’nın 174. maddesinin koruması altında olan bütün devrim yasalarının iptal edilmesi gerekmektedir. İslam’a aykırı olduğu için toplumsal ve bireysel baskı unsuru olan yasalar nasıl İslam’a uygun hale getirilecek? Böyle bir şey yapılması durumunda "Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti" olan Türkiye Cumhuriyeti’nin ruhuna Fatiha okumak gerekmeyecek mi? 1995’in "yarın"ı artık "bugün"dür! Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bu düşünceleri Anayasa’nın 101. maddesine göre yaptığı görev ve sorumluluk andı ile çelişmiyor mu? Tezgáhlanmakta olan yeni Anayasa’nın kilidini bu söyleşinin anahtarıyla açabiliriz.