TÜRKİYE’nin yönetim biçimini beğenmeyip dışardan örnekler verilmesi hem çok çocukça hem de çok tehlikeli. Örneğin, tarihten habersiz oldukları için, 300 milyon nüfuslu ABD eyalet-devlet sistemini beğeniyorlar.
ABD, dilimleri Japon tutkalıyla yapıştırılmış bir karpuza benzer. ABD’yi örnek alarak, Türkiye karpuzunu dilimlere ayırıp sonra yapıştıracaklar. Saçmalık. Üstelik gerçekleri bilmiyorlar.
Şimdi ABD’nin etnik, dil ve din dökümünü yapacak değilim. Ama kısaca şöyle: Bu ülkede dünyanın bilinen bütün dinleri var, yetmiş iki milleti var, onlarca dil var. Örneğin, 16 Mart 2007 tarihli Le Monde’un başyazarına göre: 2004 yılında 26 milyon Meksikalı ve 42 milyon Hispanik... Toplam 68 milyon Latino... Zenciler, Yahudiler, İtalyanlar, Çinliler, Koreliler, Polonyalılar, İrlandalılar... Say babam say! Ama bu ülkenin tek bir şiarı var: "One Nation, One Standard" / "Tek Ulus, Tek Standart". Yani tek ulus ve tek resmi dil.
ÜTOPYA AÇISINDAN BİLE UYGUNLUĞU YOK
Her fırsatta çıkıp Türkiye’nin Kürt sorunu bağlamında daha da demokratikleşmesini isteyen bildiricileri eleştirdiğim yazılarda ("Fesatlar Sarmalında Türkiye, Remzi Kitabevi, S.158-173) söylediklerim tek tek ortaya çıkıyor: Federasyon ve eyalet isteği ilan edildi, Kürtçenin resmi dil olması, dolayısıyla eğitim-öğretim dili olması isteniyor.
Hak ve Özgürlükler Partisi Başkanı Sertaç Bucak konuşuyor: "Kürt kökenli bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak bugün bu ülkede kimliğime sahip çıkarak hangi haklara sahibim dersem ve bir de Irak’taki yönetimde bir Kürt vatandaşı olarak hangi haklara sahip olabilirim diye düşünürsem, duygusal olarak oranın vatandaşı olmayı isterim. Seçme imkánı verilse, haklarımın şu anda orada daha iyi savunulduğu inancındayım."
"Kürt federe devletinde resmi dil Kürtçe olur. Türkçe zaten devletin resmi dilidir. Bu olabilir. Ayrıca diğer yerlerde mesela İstanbul’daki Kürtler isterlerse Kürtçe eğitim yapan okullarda okuyabilirler." (Radikal, "Pazartesi Konuşmaları", 5 Mart 2007)
Bir üniter devlette bu hayallerin gerçekleşmesi mümkün mü? Ne gerçeklik, ne zihniyet, ne ütopya, ne de devletler hukuku bakımından mümkün. O halde ya yabancı devletler Türkiye’yi işgal edip Sevres’i kaldığı yerden uygulayacaklar ya da PKK, Türkiye’yi dize getirecek. Türkiye demokratikleşme bağlamında AB standartlarının üstüne çıksa da bunun başka yolu yok.
YA İSTANBUL’DA KALANLAR NE OLACAK!
Peki o zaman ne olacak? Kuşkusuz o zaman öküz öldüğü için ortaklık ayrılacak. Onuru kırılmış olan Cumhuriyet vatandaşlarının Kürdistan eyaletli bir federal devlet isteyeceklerini kuşkusuz düşünemeyiz. Bağımsız Kürdistan devleti ve bu devletin Kuzey Irak’a katılması ya da federasyon kurması kabul edildi diyelim. Peki parçalanmış ve onuru kırılmış Türkiye sınırları içinde yaşayan Kürt kökenli vatandaşlar ne olacak? Hálá İstanbul’da Kürtçe okul isteyecekler mi? Ve bu hak onlara verilecek mi?
İnsan bir yola çıkınca her türlü olasılık ve yol kazalarını düşünmeli. Bu sözüm PKK’ya, DTP’ye, HAK-PAR’a, Naci Kutlay’a, Sertaç Bucak’a ve bildirimen aydınlara ve de bu senaryonun gerçekleşmesi durumunda Türkiye tarafında kalacak olan Kürtlere!.. Olmaz olmaz demeyin, olmaz olmaz!