BU yazının hedefi kesinlikle AKP iktidarı değil. O kusurlu malını elbette satmak isteyecek. Hedef: Onun piyasaya kakaladığı Nakşi demokrasinin sahte olduğunu gizleyenler, onu bize has demokrasi olarak sunanlar.
"Neo liberalizm, küresel sermayenin hizmetine girmiş küçük bir grubun çıkarlarının, toplumun toplu çıkarlarını ezip geçtiği bir diktatoryadır" deseler, siz ne dersiniz? Toplumsal adaletin sürgüne gönderildiği böyle bir düzene demokrasi denilebilir mi? AKP’nin politikası yukarıdaki tanımın neresinde? Bu soruyu bütün iktisatçılara, ekonomi yazar ve vaizlerine soruyorum. Çünkü, kimi gazete yazıcıları bu türden eleştiri yapanları orducu, askerci olmakla suçluyorlar.
* * *
Biz bu mugalataları bir yana bırakıp yolumuza devam edelim: "Küreselleşme bir demokratik proje değildir. XIX. yüzyılın toplumsal sınıf kaynaklı işçi enternasyonalizminin tersine, siyasal temsilin ve genel oyun ölümünü simgeler."
Türkiye’nin bu gerçekleri artık düşünmeye başlaması gerekiyor. AKP’nin yüzde 46.6 oyunda uluslararası (küresel) sermayenin, uluslararası finans şirketlerinin, banka kumpaslarının ve yabancı özel servislerin payı nedir?
Bunların eğer bir payı varsa (ki bence kesinlikle vardır) 22 Temmuz seçimlerinin, sonuçlarına karşın, halkın gerçek çıkarlarını temsil ettiği söylenebilir mi? Genel oyunun sonuçları ile halkın gerçek çıkarları genellikle örtüşmez; halk kendi gerçek çıkarlarını temsil etmeyen bir siyasal cemaate (partiye değil!) neden oy verir?
Toplumbilim alimlerimizin bu konu üzerinde düşünmeye başlamaları gerekmiyor mu?
Türkiye’nin yaşamakta olduğu Nakşi demokrasi dönemi, gerçek demokrasinin neresinde?
17 Mayıs 2007 tarihli Radikal Gazetesi’nde Portekiz’in Nobelli yazarı Jose Saramago ile yapılan bir söyleşi özeti yayınlandı, Saramago bakın ne diyor:
- "Demokratik bir sistemle yönetilmiyoruz. Demokrasi halkın belirli aralıklarla oy vermesi ise o yapılıyor. Bence bu bir aldatmaca. Ötekisi siyasetçilerin elinde, büyük sermaye sahiplerinin, feodal beylerin, ağaların elinde. Onların büyük başarısı, insanları demokrasinin böyle bir şey olduğuna inandırmaları." // "Mesela IMF, Dünya Bankası demokratik kurumlar değil. Bunları biz seçmedik ki. Onlar kendi aralarında oturuyorlar, bizim düşüncemizi almadan bizim için neyin iyi neyin kötü olduğuna karar veriyorlar." // "Ben size bir soru sormak istiyorum: Türkiye’deki muhafazakárlar kim, neyi muhafaza etmek istiyorlar?"
Benim yıllardır sorduğum cevapsız bir soru bu. Türkiye’nin Anayasa Mahkemesi’ndeki, Yargıtay’ındaki, Danıştay’ındaki, TSK’sındaki atanmışlara tahammül edemeyenler, IMF ve Dünya Bankası’nın ecnebi atanmışları önünde nasıl da esas duruşa geçiyorlar!
* * *
Jose Saramago, "Maniere de voir"ın 83. sayısında da şöyle yazıyor: "Deneyimlerimiz şunu gösteriyor: Ekonomik ve kültürel demokrasinin üzerine oturmayan bir siyasal demokrasi beş para etmez."