BİR internet sitesinde, hakkımda ve aleyhimde yazılanları toplamışlar. İslamcıların hakkımdaki düşüncelerini aşağı yukarı biliyorum. Ama PKK ve Kürtçülük fesadı konusunda yazdıklarımı eleştiren birkaç yazı okudum. Vay gidi vay! Kürt düşmanıymışım!
Kardeşler, bacılar, ağalar, beyler! Federasyon isteyenlere, bağımsızlık isteyenlere karşı çıkmam ben, ama federasyon kurmanın, bağımsız devlet olabilmenin koşullarını ve olasılıklarını yazarım, anlatırım. Yazarım, anlatırım; çünkü federasyon kurmak kuma almaya ya da kumaya yol vermeye benzemez. Belalı bir iştir. Devlet kurmanın da Boğaz’a nazır gecekondu yapmakla hiçbir ilişkisi yoktur. Ve, sonunda bir sakarlık çıkmaması, insanların faka basmaması için bunu birinin anlatması gerekir, ki bu kişi genellikle ben olurum.
Özerkleşmeden, federasyonlaşmadan anadilde öğretim yapılamayacağını anlatmak için anam ağladı. Bu uğurda beş-altı yıl uğraştım. "Anadilde öğretim"in ne anlama geldiğini sonunda öğrettim. Kardeşler, ağalar, bacılar, beyler! Yazılarım öğreticidir, dikkatlice okuyun!
GÖZDE YÖNTEM
Gazete yazıcıları arasında pek gözde olan yöntemden söz etmek istiyorum: Yiğitliğe toz kondurmadan belalı bir işten kurtulmak istiyorsanız, olabildiğinde nesnel görünerek sorunu betimleyeceksiniz, yani tasvir edeceksiniz. Şu şöyle oldu, bu böyle oldu. Falan ve filan!
Sorun Kürtçülük ve PKK gibi netameli bir konu olunca, gene sorunu betimleyerek kestaneyi ateşten alabilirsiniz. Ve aslan demokrat havası basarsınız!
"Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucuları, Osmanlı’dan miras çok sayıda etnik ve dinsel gruplardan oluşan Anadolu Müslümanlarından, aynı dili (Türkçe) konuşan ve aynı inanca (Diyanet İslamı) bağlı ’Türk Milleti’ yaratma projesini uygulamaya koydular. Bu proje uyarınca, diğer etnik ve dinsel gruplar yok sayıldı. Ne var ki asimilasyon politikaları ancak bir ölçüde başarılı olabildi. Kendini Kürt sayan yurttaşların dil ve kültürlerini serbestçe yaşama ve kendilerine özgü dertlerini özgürce ifade olanaklarının bastırılmasından kaynaklanan ’Kürt sorunu’, Cumhuriyet tarihi boyunca irili ufaklı (sonuncusu PKK’nın öncülük ettiği) isyanlara neden oldu." (Şahin Alpay, Zaman Gazetesi, 8.11.2007)
İSVEÇ LEJYONERİ
Şahin Alpay da işin kolayına kaçıp fesadı tasvir ediyor. Zaman ve mekán ilişkisini, konjonktürel özellikleri es geçip üstü kapalı olarak Cumhuriyet’i suçluyor. 1920-1945 yılları arasında ulusal devletler (ulus devletler) için etnik ve dinsel azınlıklar diye bir sorun yoktu zaten. Fransa’da Brötonlar, Basklar, Alsaslılar, Oksitanlar etnisite ve dil olarak hiçbir zaman hesaba katılmamıştır. Katarlar ile ilgili bir film 1965 yılında televizyonda yasaklandığı zaman Paris’te öğrenciydim. Böylesine sorunlar bütün Avrupa’da vardı(r).
Hatta Şahin Alpay’ın sevgili İsveç’inde bile vardır: Samiler/Laponlar var, Taterler var, Skanlar var, 1975’e kadar süren ve soykırım sayılan öjenizm uygulamaları var. Bu nedenle İsveç lejyonerliği yapıp Cumhuriyet’i suçlamak iş değil.
Kuşkusuz, Kürtlerin asimile edilmesi programı onaylanamaz. Ama 1923 yılında bir Türk-Kürt federasyonu kurulabilir miydi ya da Sevr’e uygun bir Kürt devleti kurulabilir miydi? Bunu neden konuşmuyorlar? Ama kolayına kaçmadan, tasvir yapmadan!..