BAYAN Hayrünissa Gül’ün türbanı çevresinde yapılan tuhaf savunmalar, İslam’ın tek şartının türban olduğu izlenimi uyandırıyor artık. İslam inancını yaşamak = Türban takmak!..
Ne abartıyorum, ne de gülünçleştiriyorum durumu.
Türbanın konumu ve durumu İslami açıdan çok tartışmalı. Hatta ciddi bir dinsel dayanağı bile yok. Aslına bakarsanız, Türkiye İslam’ı, hukuk ve toplumsal kurallar bağlamında laik cumhuriyetin kurallarını kabul ediyor. Kabul etmişti. Bu İslam kızlar imam hatiplere girinceye kadar bir türban sorunu çıkartmamıştı. Türban, İslam’ın değil Müslüman Kardeşler türünden siyasal İslam’ın dayatması. Köktendinci İslamcılığın askeri üniforması.
* * *
Kibarlığın gereği yok! Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün refikaları Hayrünissa Gül Hanım, tam anlamıyla, köktendinci siyasal İslam’ın bir neferi gibi davrandı, davranıyor!
Sanki ben yazıncaya kadar hiç kimse bilmiyormuş gibi, şimdi bazı gazetelerde okuyorum, bazı televizyonlarda duyuyorum: Bayan Gül’den söz ederken, artık İslami açıdan haram olan faizden de söz ediyorlar. Yasalara göre meşru olan faiz İslam’a göre haram. Ama Bayan Gül’ün herhangi bir bankada mutlaka parası vardır. Faizin haram parasını yiyor ve türban takıyor! Bayan Gül’ün baba evindeki maddi durumunu bilmiyorum; erkek kardeşi var mı, falan? Diyelim ki bir erkek kardeşi var ve ana babasından iki ev miras kalacak. Ölüm hak, miras helal demişler. Bayan Gül’ün bu mirası Cumhuriyet hukukuna göre erkek kardeşiyle eşit olarak paylaşması lazım. Oysa İslam hukukuna göre erkek kardeşinin insafına kalmış.
Bayan Gül, "Bir laik rejimin anayasası ile, müminin anayasası aynı değildir!" diye yazan Vakit Gazetesi (23,09,07) kadar içten olabilse!
* * *
Burada Fikret Bila’dan yardım isteyeceğim: "Türkiye, İran da Malezya da olmaz" (Milliyet, 19 Eylül 2007) güvencesi, garantisi, iddiası. Bunu söyleyen Cumhurbaşkanı Gül!
Ama bu ülkede Cumhurbaşkanı Gül gibi düşünmeyenler var. "Türkiye bu kafayla giderse İran da olur, Malezya da olur!" diyenler var. Böyle bir kaygı karşısında Zaman, Yeni Şafak ve Vakit gazetelerinin Ali Bulaç’ları gibi, "Roberto Carlos Cengiz" (Çandar) takımı gibi, "Türkiye, İran da Malezya da olmaz!" diye demeç veremez. Onlar bu kaygı karşısında bir taraftır. Oysa Cumhurbaşkanı’nın bir taraf değil bitaraf (tarafsız) olması gerekir. Demeç verdi diyelim, AİHM’nin kararlarını unutarak, Avrupa Birliği ülkelerini örnek vermez. Avrupa Birliği hukukuna aykırı demeç ver(e)mez. Cumhurbaşkanı Gül, canı istediği zaman AB’yi tanık gösteriyor. Çoğunluğu Hıristiyan inançlı halkların yaşadığı ülkeleri örnek göstermek çok yanlış. Kendisine gösterilen örnek: İran ve Malezya. Örneğin, Mısır’ı, Suudi Arabistan’ı, Libya’yı, Pakistan’ı örnek göstermeli.
* * *
Cumhurbaşkanı Gül, Anayasa taslağı konusunu yorumlarken: "Türbana indirgemeyin!" demiş (Milliyet, 19.09.07). Bu da çok yanlış! Başbakan Recep Tayyip Erdoğan gibi konuşarak Anayasa taslağından, AKP hükümetinden yana "oy" açıklıyor.
Bu gidişle Abdullah Gül, yeni bir Celal Bayar’a dönüşebilir. Recep Tayyip Erdoğan’a gelince: Onun Adnan Menderes’e benzeme operasyonu zaten tamamlanmak üzere!