’MANTIK’ dizisi devam ediyor: İkinci Cumhuriyetçi Etyen Mahçupyan’ın tuhaf bir huyu var.
Eleştirdiği kim ve ne olursa olsun, eleştirisinin öznesine hep "Türkiye" sözcüğünü koyar. Geçenlerde, arkadaşlarıyla bir araya gelmiş, bir televizyonda Cumhurbaşkanlığı referandumunu konuşuyorlardı. Arkadaşları 11 ve 12. Cumhurbaşkanlığı açmazını iktidarın siyaset bilmezliğine bağlamak istiyorlardı. Ama o, bu siyaset bilmezliği genişletti ve Türkiye’de siyasetin bilinmediğini, yanlış yapıldığını söyledi. Doğal olarak, konu sadece "siyaset" olsaydı, çok özel bir konu tartışılıyor olmasaydı, Mahçupyan’ın düşüncesine ben de katılırdım. Ama konu belli. Cumhurbaşkanlığı referandumu bunalımının AKP’nin baldan tatlı öfkesinden kaynaklandığını herkes biliyor artık. Bu zihinsel sapıncın, bu dilsel saptırmanın nedeni sadece AKP aşkı ise, iş karasevdayı da aşmış, tehlikeli boyutlara ulaşmış demektir.
ÖDP’DE DE Mİ YOK!
"Türkiye’nin demokratikleşmeye ihtiyacı var, bunu taşımaya hevesli tek parti AKP. Eğer başka parti olsaydı onu da desteklerdik" (Tempo, 04.10.07) diyen Etyen Mahçupyan’ın 28 Eylül tarihli Zaman Gazetesi’nde yayınlanan bir yazısına değineceğim ama daha önce bir soru geliyor aklıma: CHP’ye karşı önyargıları var, ama Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nin (ÖDP) de mi demokratikleşmeye hevesi yok? Bir Liberal Parti de var, bir Demokratik Toplum Partisi (DTP) bile var, değil mi? Doğrusunu isterseniz, AKP’deki ateşli demokratikleşme hevesini Etyen Mahçupyan ve arkadaşlarından başka gören yok. AKP’liler bile o denli emin ve hevesli değil. Bence AKP’yi desteklemelerinin gerisinde bir ilahi ilham olmalı! Ama bu ilahi ilhamın ne olduğunu kurcalamak benim yazı tarzıma uygun değil!
YA 1950 SONRASI?
Yazılarını yanılsamalar yaratmak için kaleme alan Etyen Mahçupyan, 28 Eylül 2007 tarihli Zaman Gazetesi’nde şunları yazıyor: "Sivil anayasaya gösterilen bu aşırı tepkilerin özünde demokrasi korkusu var. Cumhuriyet idaresini, toplumun nasıl yönetileceği değil, ’kim’ tarafından yönetileceği sorusu etrafında kurmuş olan rejim sahipleri, şimdi söz konusu öznenin kendileri dışından gelmesine razı değiller."
Ham bir demokrasiyi tartışılmaz tabu haline getiren yazar, çağdaş demokrasilerde iktidarın hukuk ve yargı tarafından denetlendiğini unutmuşa benziyor. Ve ayrıca 14 Mayıs 1950’den bu yana bu ülkenin, DP, AP, ANAP, DYP, RP, FP mensubu, Cumhuriyet’in güya makbul saymadığı (!) dindar ve muhafazakár vatandaşlar tarafından yönetildiğini de unutuyor.
Şu "elit" demagojisine de bir son vermek gerekiyor artık. Temsili demokrasi varsa "elit" de vardır! 1923-1950 arasında ülkeyi elitler yönetti diyelim, 1950’den bu yana ülkeyi Demokrat Parti’nin, Adalet Partisi’nin, ANAP’ın, Doğruyol Partisi’nin milletvekili elitleri yönetmedi mi, şu anda AKP’nin "makbul" milletvekili ve bürokrat elitleri yönetmiyor mu ülkeyi?
DİKTATORYAYA ALKIŞ
Ayrıca: Yazara göre, AİHM, türbanla ilgili olarak, "sizdeki laiklik buysa ben karışmam" diyesiymiş? Peki, demokrasimizi beğenmediği zaman, "sizdeki demokrasi buysa ben karışmam" mı diyor? Demokrasiye karışan laikliğe de karışır!
AKP’nin yönetim diktatoryasına alkış tutan Etyen Mahçupyan, bu uğurda giderek "Mahçupolmazyan"a dönüşüyor. Yazar, kafayı Türk bürokrasisine takmış ama ABD ve AB devletlerinin bürokrasilerinin yönetsel gücünün yanında Türkiye bürokrasisinin esamisi bile okunmaz. Bilmiyor mu? Oralarda Anayasa mahkemeleri yok mu?