21 Nisan günü oy vermeye gitmeyen Fransızlar (yüzde 28) sandığa gitselerdi, Jean-Marie Le Pen değil de Lionel Jospin rakip olacaktı Jacques Chirac'a.
O zaman Chirac'ın yeniden seçilmesi bu denli garantili olamazdı. Ama, sonuçta hiçbir şey değişmezdi. Aşırı sağ gene aynı oyu alacaktı: Le Pen + Mégret = Yüzde 20.
Jean-Marie Le Pen önderliğinde işte bu yüzde 20, V.Cumhuriyet Fransası'na, küreselleşmeye ve Federal Avrupa'ya meydan okuyor. Bu aslında, sadece Fransız değil bütün Avrupa aşırı sağının meydan okuyuşu.
*
Jean-Marie Le Pen ne diyor?
-İş bulmada öncelik Fransızların olacak. Çalışma saatleri işveren ve işçi arasında karara bağlanacak. Kuruluşların vergi ve sosyal yükümlülükleri hafifleştirilecek.
-Her Fransız emeklilik yaşını kendisi saptayacak.
-Gayri safi milli hasıla üzerinden vergi oranı yüzde 45'ten 35'e indirilecek. Gelir vergisi kaldırılacak, yerel vergiler basitleştirilecek.
-Tarım ulusal politika olacak. Çiftçinin geliri güvence altına alınacak, borçlar ertelenecek.
-Sosyal yardımlar, aile yardımları 'milli' nitelik kazanacak. Öncelik Fransızların olacak. Bir ulusal dayanışma ve yardım sistemi kurulacak. Bunun bağlamını bireylerin kendileri saptayacak.
-Maastricht, Schengen ve Amsterdam antlaşmaları bozulacak. Yabancılara oy hakkı veren anayasa maddesi yürürlükten kaldırılacak. Brüksel komisyonu kaldırılacak. Euro'nun yanı sıra Fransız Frangı yeniden piyasaya çıkacak.
-Ölüm cezasının yeniden yürürlüğe girmesi için referandum yapılacak.
-Savunma harcamaları arttırılacak.
-Kürtaj yasaklanacak.
-Fransızların ekmeğine ortak olan her türlü kötülüğün kaynağı yabancılar (göçmen işçiler) kapı dışarı edilecek.
*
Jean-Marie Le Pen, ekonomik bakımdan sağda, sosyal bakımdan solda, Fransa milliyetçisi politikasını 1974'ten bu yana üç sözcükle tanımlıyor: 'Ulusal, halkçı, toplumsal'. Le Pen'in işsizlik mücadelesinde Fransızlara öncelik tanımak; Fransız ürünlerini ve iş alanlarını savunmak için ticaret sınırlarını yeniden ihya etmek savları çiftçiler, işçiler ve işsizler arasında yankı ve yandaş buluyor. Dahası, orta boy memurin takımı da bunlara karşı duyarsız değil.
Jean-Marie Le Pen, küreselleşme, Avrupa Birliği ve yabancılar (göçmen işçiler) karşısında her türlü güven duygusunu yitirmiş olan Fransız avámına güven ve güvence yani 'düzen' vaat ediyor. Fransa'yı, Fransız'ı ve ulusallığı öne çıkartıyor. Bu kaygı ve hevesler sadece Fransa'nın değil bütün Avrupa'nın avámına sesleniyor ve onu baştan çıkartıyor.
1930'lu yıllarda, dönemin orta sınıfları, sanayileşme ve bunalım karşısında aşırı sağa sığınmıştı. İstilacı Nazi Almanya ile işbirliği yapan Petain'ci Vichy hükumeti de Fransızlara 'İş, Aile, Vatan' sloganlarıyla sesleniyordu. Le Pen'in'Milli Cephesi' de neredeyse aynı şeyleri öneriyor. 1930'larda da bir yabancı düşmanlığı vardı. Fransız avámı o zamanlar da göçmenlere (İspanyol, İtalyan, Belçikalı, Polonyalı, Yahudi) karşıydı. Şimdi Le Pen'in ağzından, Arap ve Müslüman göçmenlere karşı.
Fransız solu ve sağı Jean-Marie Le Pen'le nasıl mücadele edecek onu yakında göreceğiz. Ancak, bu kafayla gidilirse ağır sonuçları olacak olan yabancı düşmanlığı konusunda gerçekleri söylemek ve savunmak zorundalar: Yabancılar Fransızların (Avrupa'nın) ekmeğini çalmıyorlar, aksine onların ekmeklerini güvenlik altına alıyorlar; kötülüklerin sorumlusu göçmenler değil toplumların yapısıdır; Fransız ekonomisi göçmene bağımlıdır, ona gereksinimi vardır, göçmen giderse bu ekonomi çöker; Fransa ve Avrupa bir daha bu kadar 'Beyaz' ve 'Hıristiyan' ol(a)mayacaktır. Geleceğin Fransasının (Avrupasının) ten rengi Beyaz-Esmer-Buğday-ve-Siyah olacak ve müslüman nüfus bir gün çoğunluk olabilecektir. Fransa'nın, Avrupa'nın, Dünya'nın her türlü esenliği bu gerçeklerin Avám'a söylenmesine bağlı. Bunu ilkin Lionel Jospin söylemeliydi. Ama o da bütün Fransa gibi sustu. İşte o susan Fransa, şimdi Le Pen karşısında dövünüp duruyor!