TÜRKİYE’de İslami inançları yüzünden (sayesinde, dolayısıyla, için, gereği, vb.) türban takan kadın devlet memuru olmak istiyor. Durun bakalım, kadını türbanlanmaya zorlayan(!) İslam onun devlet memuru olmasına izin veriyor mu? Türbanı hangi zorunluluktan(!) dolayı takıyorsa, o zorunluluğun dogmalarına (naslarına) ya da fıkıhçılarına (İslam hukukçularına) göre bir eksik etek (yani kadın) devlet memuru olabilir mi?
Fıkıhçılara kalan işten hayır gelmez, yarısı şunu, yarısı bunu der. Kadınların devlet memuru olmaları konusunda (kesin olsun/olmasın) Kitab’da bir hüküm yok. Ama o hüküm türban için de yok! FAİK BULUT’UN KİTABI Bu konuda ayrıntılı bilgi sahibi olmak isteyenlere Faik Bulut’un “Kadın ve Tesettür” (Cumhuriyet Kitapları) adlı kitabına (s. 131) ve başka kaynaklara bakmalarını salık vereceğim. Ben bu yazıda Faik Bulut’un kitabından yararlanacağım. “Hükümet ve devlet işlerini kadınlara tevdi eden hiçbir millet felâh bulmaz!” diyen hadisi unutup işimize bakalım ve adını andığım kitabın 131. sayfasını okuyalım: Bütün dini-siyasi kısıtlamalara karşın Arap ülkelerinde milyonlarca kadının eğitim ve öğretim kurumlarından mezun olmaları, yeni bir tartışmayı da beraberinde getirdi: Kadınlar kamu alanındaki yüksek makamlarda görevlendirilebilir mi? (Demek ki ayak işlerinde kullanılmaları caiz! Ö.İ.) El Şarq el Awsat gazetesinden Hude el Salih, bu soruya cevap bulabilmek amacıyla yaptığı soruşturmayı 22 Mart 2007 tarihli nüshada yayımladı: “Dini düzlemde tartışılan şey, kadının millete vekâleten bir kamu hizmeti yapıp yapamayacağı konusunda düğümleniyor. Bunun anlamı, kadınların siyaset ve yargı gibi karar alma mekanizmalarında olup olamayacağıdır. Fıkıhçılar (İslam hukukçuları), ortaçağdan beri bu meseleyi tartışıp dururlar ve genelde bu noktada görüş birliği bulunmaz. Günümüz İslamcı çevre ve akımları da ortak paydada buluşmazlar. Kadının kamu hizmeti görmesine karşı çıkanların sarıldıkları gerekçelerden biri de, tanıklık meselesidir. Muhalifler, Kuran ayetine dayanarak ‘iki kadının tanıklığının bir erkeğinki kadar ciddiye alındığını’ vurgular; dolayısıyla kadının doğru dürüst hüküm veremeyeceği sonucuna varırlar.” (s. 132) GERİSİ FESAT VE NİFAK Kadının mutlaka başını örtmesi gerektiğini(!) iddia eden fıkıhçılar, aynı kadının devlet hizmetinde çalışmasının uygun olmadığını da söylüyorlar. Bu iddialara dayanarak başını türbanlayan kadın, devlet memuru olmak konusunda fıkıhçıların sözünü dinleyecek mi? Bizimkiler dinlemek istemiyor. Peki o zaman dinden çıkmak tehlikesi yok mu? Erkeklerden daha akıllı olan çağımız kadınlarının “Uğursuzluk, ancak üç şeyde: Atta, kadında, evde hasıl olur!” rivayetine inanıp onu kabul edecek mi? Namazı köpek, eşek, domuz ve kadın’ın bozduğu rivayet ve hadislerine ne diyecek? İnancı ne olursa olsun çağdaş Türk kadınının referansı, dayanağı, koruyucusu, özgürleştiricisi, eşitleyicisi Anayasa ve yasalardır. Geriye kalan her şey birer fesat ve nifak kaynağıdır!