“FRANSIZ Büyükelçisine Mektup” başlıklı yazım (1 Ocak 2012) yayınlandıktan sonra okurlardan olumlu tepkiler aldım.
Yazımın yabancı dillere çevrilip (benim ya da Hürriyet gazetesi tarafından) dünyaya yayılması isteniyor(du). Bunlardan biri de eski bakanlarımızdan Sayın Bülent Akarcalı’nın mektubu. Şöyle yazıyor: “Sütununuzda yayınladığınız yazının Fransızcasının Fransız basınına ve milletvekilleri ile senatörlerine gönderilmesi ciddi etki yaratır. Geçmişte benzer konularda hazırladığım çeşitli dillerdeki mektupları paket halinde o ülkedeki elçiliğimize gönderirdim. Onlar da elden dağıtırlardı. Saygın gazeteci ve edebiyat adamı kimliğiniz yazının tarihi içeriğine önemli inandırıcılık kazandıracaktır.” Sayın Akarcalı’ya son cümlesi için teşekkür ederim. SIRADAN BİR TARİHÇİ DEĞİL Doğrusunu söylemek gerekirse, yazının yabancı dillere çevrilip ilgili ülkelerde dağıtılması çok iyi olur. Ancak bunu yapmak ne benim ne de Hürriyet gazetesinin işi. Bu iş Dışişleri Bakanlığı’na ve Paris Büyükelçiliği’ne düşer. G. Gaillard’ın “Türkler ve Avrupa” (“Les Turcs et l’Europe”, “The Turcs and Europe”) adlı kitabından 2000 yılından bu yana kaç kez söz ettim, sayısını unuttum. Acaba Dışişleri Bakanlığı ve Paris Büyükelçiliği G. Gaillard’ı ve kitabını merak etti mi? Gaston Gaillard’ın kitabı 1920 yılında yayınlandı ve bildiğim kadarıyla bir daha basılmadı. Belki de 1920 yılında Türklere olumsuz önyargılarla saldırmadığı için tekrar yayınlanması engellendi. Gaston Gaillard sıradan bir tarihçi değil, kitabı yayınlayan “Librairie Chapelot”nun belirttiğine göre çok önemli bir savaş tarihçisi. Kitap Ağustos 1920’de bitip aynı ay yayınlandığına göre: Henüz I. ve II. İnönü savaşları (1921) yapılmamış; ancak Sèvres antlaşmasının (10 Ağustos 1920) parçaladığı Osmanlı İmparatorluğu haritasına yer verildiğine göre kitap bu antlaşma ile sona eriyor ve ay sona ermeden yayınlanıyor. TBMM ve Fransa arasında Ankara antlaşması da henüz yapılmamış. CUMHURİYET TAVLADI DİYEMEZLER Kurtuluş savaşı girişiminin nasıl sonuçlanacağı henüz belli değil. Ama onur sahibi bir tarihçi çıkıp Avrupa’nın Türklere karşı ırkçı bir politika sürdürdüğünü, I. Dünya Savaşı’nın Osmanlı’ya karşı bir tür Haçlı savaşı olduğunu yazıyor. Ardından, 1920 yılında Ermeni sorununa el atıp, Kafkaslar’da ve Doğu Anadolu’da yaşananları anlatıyor, ki anlattıklarından bir Soykırım izlenimi edinmek mümkün değil. Ermeni gailesinde Britanya, Fransa ve ABD’nin oynadığı korkunç rol tasvir edildikten sonra kitabın sonunda Osmanlı-Ermeni çatışmasında Çarlık Rusya’sının oynadığı oyunlar anlatılıyor. Kitabın 1920 yılında yayınladığı düşünülürse, kimse Gaston Gaillard’ın Cumhuriyet tarafından tavlandığı iddiasında bulunamaz. Bu bakımdan kitap çok önemli! Her bakımdan (Osmanlı’nın sömürülmesi, Helenleşmiş Anadolu efsanesi, 5 milyonluk Ermeni nüfusu tevatürü, ABD Başkanı Wilson ile Britanya Başbakanı Lloyd George’un şirret kumpasları, Fransız’ın ikiyüzlülüğü, vb.) çok önemli ama bizim tarih bilgin ve bilicilerinin bundan haberleri olduğuna dair bir bilgimiz yok. Belki kusur bizdedir! MİDE BULANDIRAN KİRALIK YÜZLER Bu yazıyı şu anda ABD’de yazıyorum. ABD internetini açmış Gaston Gaillard ve kitabını arıyorum. Yüzlerce giriş var. Bunlardan birinin başlığı: “The Other Side of Falsified Genocide” (www.tallarmenian.com/gaston.htm). Okudukça, malum televizyon tetikçi-bülbüllerinin, kiralık gazete yazıcılarının yüzleri gözümün önüne geliyor ve midem bulanıyor. Hani şu Türkiye Cumhuriyeti’nin dil ve tarih tezlerinin uyduruk olduğunu yazıp söyleyenler. Elbette onlar da Gaston Gaillard’ı okumadılar. Cavalli-Sforza’nın Göç Yolları’nı, dil ailelerini anlatan kitaplarını da okumadılar. AMAZON COM’DA BULABİLİRSİNİZ Kitabın İngilizce çevirisi 1921 yılında Londra’da yayınlanmış: (London: Thomas Murby & CO. 1 Fleet Lane, E.C.) Çevirmeni belli değil. Türk düşmanlığının doruklara çıktığı 1921 yılında adını koymayı göze alamamış olmalı. Ama yayıncıyı kutlamak gerek. 1921 baskısını ve bu baskının Nabu Press tarafından yapılan tıpkıbasımını (14.10.2011) Amazon Com’da bulabilirsiniz. Buraya gelmeden, kitabın Türkiye’de yayınlanması işini bir yayıneviyle görüştüm. Ay sonunda ülkeye dönünce, tekrar konuşacağım. Bu kitabı yayınlamak bir vatan borcudur, ulusal görevdir. Ben hâlâ “vatan borcu”na ve “ulusal görev”e inanan biriyim.