LAİKLİĞİN ilkokul tanımı olan "din ve devlet işlerinin ayrılması"ndan hareketle düşünsel tornacılık yapılıyor. Tornacılar bunun ardından "Türkiye’de asıl, din devlet baskısı altında" diye feryat ediyorlar.
Din ve devlet işleri ayrıldığına göre ikisi de birbirlerinin işine karışmamalıymış. Oysa laik devlet, dini denetlemezse laiklik ol(a)maz. Özellikle Müslüman ülkelerde. Tek hukuk ve öğrenim birliği olmaz.
Din ve vicdan özgürlüğü insanın temel haklarındandır, insan hakları bildirgelerinde yer alır, ama laiklik başka bir şeydir. Bunların güvencesidir. Ne var ki Türk sağı laikliğe su katmak için bu formülü kullanır. Adnan Menderes’ten bu yana.
İşin özüne gitmek için, "Sezar’ın Hakkı Sezar’a" özlü sözünün kaynağı olan İncil’e başvuracağım. Öykü Matta, Markos ve Luka İncillerinde var. İncil’in kötü adamları Ferisiler, İsa’yı tuzağa düşürmek için bir düzen kurarlar ve Kral Hirodes’in adamlarıyla birlikte kendi adamlarını İsa’ya gönderirler. Gerisini Markos İncili’nden aktarıyorum:
SEZAR’IN HAKKI SEZAR’A
"İsa’ya gelip, ’Öğretmenimiz’ dediler, ’Senin dürüst biri olduğunu, Tanrı yolunu dürüstçe öğrettiğini, kimseyi kayırmadığını biliyoruz. Çünkü insanlar arasında ayrım yapmazsın. Peki, söyle bize, sence Sezar’a vergi vermek Kutsal Yasa’ya uygun mu, değil mi?’ İsa onların kötü niyetini bildiğinden, ’Ey ikiyüzlüler!’ dedi. ’Beni neden deniyorsunuz? Vergi öderken kullandığınız parayı gösterin bana!’ O’na bir dinar getirdiler. İsa, ’Bu resim, bu yazı kimin?’ diye sordu. ’Sezar’ın’ dediler. O zaman İsa, ’Öyleyse Sezar’ın hakkını Sezar’a, Tanrı’nın hakkını Tanrı’ya verin’ dedi." (Matta, 22: 15-22)
Ama kilise İsa’nın bu sözünü dinlemedi, devleti ve halkı uzun süre baskı altında tuttu.
ABD adresli insanların Anglosakson sekülarizmi ile Avrupa-Fransız-Türk laikliği arasındaki farkı anlamaması doğal karşılanabilir ama Kemalizm’i "Devletin dini denetlemesi, din ve vicdan özgürlüğünü kısıtlaması" olarak tanımlayan Şahin Alpay’a (Tempo,04.10.07) ne demeli?
SEKÜLARİZM VE LAİKLİK
Anglosakson sekülarizmi, Luther’in Protestan reformuna dayanır. Katolik kilisesinin ve Katolik devletin baskısından yılan Protestanlar, ABD’ye göçtüler (ABD’ye ilk gidenler Protestanlardır), bu yeni topraklarda kendi kiliselerini kurdular ve kilise çevresinde örgütlendiler. Anglosakson sekülarizmi, Protestan kilisesi ile halkın devlete karşı yaptığı işbirliğinden doğdu. Amaç, devlet iktidarını ve otoritesini sınırlamaktı. Böyle bir düzende, ABD örneğinde olduğu gibi devlet dine karşı savunma halindedir.
1789 Büyük Fransız Devrimi’ni halk devlete, devleti temsil eden soylu sınıfa, kiliseye ve kiliseyi temsil eden ruhban sınıfına karşı yaptı. 1789 devriminin ürünü olan laiklik, halkın ve halkın kurduğu devrimci devletin kiliseye karşı yaptığı işbirliğinden doğdu. Bu laikliğin amacı, kilisenin (dinin) iktidar ve otoritesini sınırlamaktır.
Sekülarizm ile laiklik arasındaki fark, karmaşık bir fizik problemi değil. Çok basit! Yeter ki anlamaya niyet olsun. Hıristiyanlık yeryüzü iktidarından vazgeçtiği için sorun yok. Ama devlet, devlete egemen olmak iddiasından vazgeçmemiş olan İslamcıların "İslam dini"ni elbette denetim altında tutacak. Ancak, Cumhuriyet hükümetlerinin 1950’den bu yana bu denetim işini özellikle yerine getirmediklerine tanık oluyoruz.