MERSİN Lisesi’nin orta kısmında "Göbek Emmi" adıyla ünlü bir Türkçe öğretmenimiz vardı. Kulağı pek duymazdı.
"Bu nasıl cümle?" diye sorardı ve sorunun tek yanıtı vardı: "Mütemmimli cümle hocam!" Bu nasıl sıfat, bu nasıl fiil, bu nasıl zarf? Hepsi "mütemmimli" idi. "Mütemmimli" diyen alırdı geçer notu! Allah rahmet eylesin, gene de bir şeyler öğrendik Göbek Emmi’den. Onun sayesinde edebiyat eleştirisinde "Göbek Emmi Yöntemi" adını verdiğim bir yöntem keşfettim.
Önderliğini ünlü Yeni Mürtecilerin yaptığı bizim bildirimenler de her konuda "daha fazla demokrasi" istiyorlar. "Aslan Asker Şvayk"ın her hastalığa "tenkiye!" isteyen doktoru gibi. PKK fesadı için daha fazla demokrasi; Güneydoğu Anadolu için daha fazla demokrasi; Kıbrıs fesadı için daha fazla demokrasi; Ermeni soykırımı fesadı için daha fazla demokrasi; İslamcı fesadına karşı daha fazla demokrasi; imam hatip ve türban fesatları için daha fazla demokrasi. Demokrasi büyülü sözcük. "Açıl ya susam" gibi.
Demokrasinin tek başına hiçbir işe yaramadığını kanıtlamak için, Jacques Ranciere’in "La haine de la democratie" adlı kitabını Türkçeye çevirttiriyorum. Bu yılın sonunda yayınlanır. Yeni Mürteciler takımından Prof. Dr. Ahmet İnsel merak ediyorsa Fransızcasından okuyabilir. Ben okudum. Okusun, demokrasinin her derde deva ebegümeci olamadığını belki anlar.
"Demokrasi" kavramı, siyasal şantaj malzemesi yapılamaz.
* * *
Demokrasi tepesine ya ben ya da Yeni Mürteciler yanlış yerlerden tırmanıyoruz. Ben Cumhuriyet ilkelerine, Anayasa’ya uygulamada (lafta değil özde) tam bağlılık olmadan demokrasinin koşul ve ortamının oluşmayacağına inanmıyorum. Bu nedenle siyasal partilerin ve iktidarların Cumhuriyet ilkelerine ve Anayasa’ya tam bağlılıklarını denetliyorum.
Bunun için, 1982 Anayasası’nın, Siyasal Partiler Yasası’nın, Seçim Yasası’nın demokratikleştirilmesi ve yüzde 10 barajının kaldırılması gerektiği kanısını taşıyorum.
TBMM’de bunların hepsini yapabilecek güce sahip AKP’nin gerçekten demokratikleşmenin önündeki en büyük engel olduğunu düşünüyorum.
AKP’nin PKK, Kuzey Irak, Kıbrıs, Ermeni, Avrupa Birliği, ABD politikalarının fiyasko olduğunu düşünüyorum. AKP’nin demokratik bir yönetim kurmayı değil oligarşik totaliter yönetimin peşinde olduğunu düşünüyorum. Siyasal iktidarın ötesinde devlet iktidarını da ele geçirmek ve yönetimden ayrılmamak hesapları yaptığından kuşkulanıyorum. Bunun somut uygulamalarını görüyorum. Aldığı yüzde 34 oy ile milli iradenin tamamına sahip(!).
Ben gerçek demokrasinin peşinden gidiyorum. Yeni Mürteciler, gerçek demokrasinin peşinden gitmek yerine AKP’nin peşinden gidiyorlar. Gitmekle kalmıyorlar, hükümet iktidarının Anayasa Mahkemesi, AİHM, Danıştay, Yargıtay tarafından sınırlandırılmasını istemiyorlar. Hiçbir alanda demokrasi kavgası vermiyorlar ve askeri kınayarak demokrat olacaklarını sanıyorlar. Orhan Alkaya’nın kızı, atanmış torunum Asude’nin "nondurma" istemesi gibi, sadece daha fazla "nemokrasi" istiyorlar. Son bir ayda bile antidemokratik olduğunu her gün kanıtlamış bir yönetimde daha fazla demokrasi ne işe yarar? Bu körleşme, sağırlaşma, dilsizleşme ve bönleşme artık midemi bulandırıyor.