"100 Temel Eser" yağmasında oynanan İslamcı çeviri oyunlarına hiç şaşırmadım.
Bu fırsattan yararlanarak İslamcı televizyonların çeviri anlayışlarına değineceğim. Bunlardan birinde bir belgesel izlemenizi isterim, ama televizyonun karşısına abdestsiz oturmamanızı özellikle salık vereceğim.
Çünkü elin Darwinci káfirlerinin yaptığı doğa belgeselleri ilmihal diliyle çevriliyor. Bütün doğa sözcükleri Allah’ın sıfatlarıyla karşılanıyor, evrim ve benzeri káfir sözcükler "Allah’ın hikmeti" olarak çevriliyor.
Televizyonculuk mesleğine yabancı olmadığım için filmleri izlerken kıs kıs gülüyorum ve hacı leylekler gibi aslanların da Müslüman ilan edilmesini bekliyorum.
* * *
Söylemesi ayıp, yurtiçinde ve dışında Arthur Rimbaud uzmanı sayılırım. Özel bir Rimbaud kitaplığım bile vardır. 1998 yılında, bizim İslamcıların girişimiyle Arthur Rimbaud’nun Müslümanlaştırıldığını duymuştum. Meğer Rimbaud ölmeden az önce Müslüman olmuşmuş.
Rimbaud’yu Müslüman yapıp sünnet eden Sünnetçi-Mütercim Mahmut Kanık’ın "terceme"sini bulup dikkatle okudum.
Rimbaud, kız kardeşine gönderdiği 6 Mayıs 1883 tarihli mektubunda şöyle yazıyor:
"Comme les musulmans, je sais que ce qui arrive arrive, et c’est tout."
Bu cümleyi Mahmut Kanık şöyle çevirmiş:
"Tıpkı Müslümanlar gibi inanıyorum, olacak olan olacaktır."
Mahmut Kanık "Bilmek" anlamına gelen "Savoir" fiilini "İnanıyorum" diye çevirmiş. "İnanmak" fiilinin Fransızcası "Croire" olduğuna göre, Mahmut Kanık’ın yaptığı sahtecilikten başka bir şey değil.
"La sagesse batarde du Coran" şiir cümlesini "Kur’an’ın karmaşık bilgeliği" diye çevirmiş. "Batard(e)" sıfatının ne anlama geldiğini ben yazmayacağım, siz sözlüğe bakın.
Sünnetçi-Mütercim Mahmut Kanık’ın çevirisiyle ilgili eleştirilerimi Adam Sanat Dergisi’nin Mayıs 1999 sayısında yayınlamıştım. Söz konusu yazı Adam Yayıncılık tarafından yayınlanan "Şiirde Devrim" adlı kitabımda (S.66-73) yer alıyor. Bilginize sunulur!
* * *
Emanete ihanet etmeyi ilke edinmiş namusu mücessem köktendinci tayfasıyla etik ve estetik düzlemde mücadele etmek çok zor.
Yapılacak ilk iş, tecavüz ettikleri kitapların yazarları ölmüş ise ölüm tarihlerini öğrenmek; çünkü bir edebiyat yapıtı yazarının ölümünden itibaren 70 yıl koruma altındadır. Yayın hakları kamusal alana geçmediği için yazarın mirasçılarının yazılı izni gerekir.
Örneğin "Küçük Prens"in yazarı Antoine de Saint-Exupery 1944’te öldüğü için kitap 2014 yılına kadar koruma altındadır. Bu nedenle kitabı sözleşmesiz yayınlamak mümkün olmadığı gibi üzerinde oynamak da mümkün değildir. Tam anlamıyla mahkemelik bir durum. Fransız Sefareti’ne, Copyright ajanslarına ve savcılığa ihbar etmek gerekir.
* * *
Yazarın ölüm tarihinin üzerinden 70 yıl geçtiği için kitapların yayın hakları kamusal alana geçmiş bile olsa, İslamcı yayıncıların tecavüzlerini dava konusu yapmanın mümkün olacağını düşünüyorum. Yayıncılar Birliği Genel Sekreteri Metin Celal kardeşime tavsiye ederim, yazar örgütleriyle bir görüşsün ve müdahale olanaklarını araştırsınlar. Çünkü sadece yabancı yazarlara değil Türk dilinin temel klasiklerine de tecavüz edilmekte...