19 ve 21 Eylül’de iki yazı yazdım, ortalık birbirine girdi. Bu iki yazıda da bazı adlar vardı.
Edebiyattan gelen bir alışkanlık. Bir kitabı eleştirecekseniz, kitabın, yazarının, yayınevinin adını vermeden onu eleştiremezsiniz. Basın dünyasında, yazıcılar birbirlerinin yazılarını, düşüncelerini yerin dibine geçirirler, ama ad vermezler. Çünkü yarın, hiç belli olmaz, birbirlerine işleri düşebilir. Edebiyatçı böyle bir şey yapmaz. Ben kimi eleştirdiysem adını vermişimdir, vermeyi sürdüreceğim. Çünkü benim geleceğe dönük hiçbir hesabım yok, gerçekleri söylemekten başka.
ÖNERİM, SINAVDI
Bir liste yaptım ve bir öneride bulundum. İmam hatip okulları konusunda düşüncelerimi desteklemelerini istedim. Demokratlığı, liberalliği kimseye bırakmayanların çağdaş eğitimi desteklemek zorunda olduğunu düşünürüm. Önerim onlar için bir sınavdı.
O liste içinde yer alan Mehmet Barlas, AKP’nin kendisini destekleyenlere sırtını döndüğünü, kabaca söylersek, kazık attığını yazmıştı. Ben de aynı listeyi tekrarlayarak, bu hususta arkadaşlarını uyarmasını önerdim. Çünkü, özel bir hesabı ve çıkarı olmadan aklı başında bir insanın AKP iktidarını desteklemeyeceğini düşünüyorum.
MİZAHLA FİŞLEME!
Yaptığım listede yer alan Cengiz Çandar, ciddi önerilerimi, eleştirilerimi savuşturmak için, bu listeden bir "İkinci Cumhuriyetçiler Milli Takımı" yaptı ve kendini "Roberto Carlos Cengiz" olarak ilan etti. Böylece benim ciddi önerilerim halı altına süpürülüp gırgır futbol takımları yapıldı. Sonunda Vatan Gazetesi yazarı Mustafa Mutlu, "Takım listeleri mizahla fişleme mi?" (28.09.07) diye sormak zorunda kaldı.
Ben yaptığım listede yer alanların bir tür klan olduğunu düşündüm ama bu klanın adını "İkinci Cumhuriyetçiler" olarak ilan etmedim. O işi aşağı yukarı on yıldır kendileri yapıyor. Dahası, Mehmet Altan’ın bir özel günü "İkinci Cumhuriyet Bayramı" olarak ilan ettiğini de hatırlıyorum. Galiba Avrupa Birliği’nin resmi görüşmeyi başlatmayı kabul ettiği gündü o.
22 Temmuz seçim sonuçlarını kendi zaferleri olarak ilan edenler de kendileriydi.
DOLDURMAZSAN BOŞALIR!
Hürriyet Gazetesi’nde yazmaya başladığım Ocak 2000’den bu yana bu klanın üyelerini tek tek adlarını anarak, birkaçını topluca ve gene adlarını anarak eleştirdim. Ancak kimlikleri ve kişilikleri üzerinde hiç durmadım. "Sen geçmişte şöyleydin, böyleydin; döneksin, liboşsun!" demedim. Bir iki kez "Yeni Mürteci" sıfatını kullandım, "Yeni Muhafazakarlar", "Yeni Liberaller" gibi. Bu yüzden aralarından biri beni mahkemeye vererek, ne denli demokrat ve düşünceyi ifade özgürlükçüsü olduğunu kanıtladı.
Aralarında saygımı kazanacak tek bir araştırma yapmış, yer aldığı bilimsel alana katkıda bulunan bir tek kitap yazmış kimse yok. Ama bazılarının adının önünde "Dr.", "Doç. Dr.", "Prof. Dr." unvanları var. Birkaçının kitabı var ama hiçbiri Meriç’in öte yakasında geçerli değil. Yapıtları da kendileri gibi "Bon pour l’orient". Kostaklanmalarına bakmayın, topu birden bir şairle bile baş edemedi.
Bu yazıyı, insan beyninin pankreas gibi, mide gibi, tükrük bezi gibi düşünce salgılamadığını anımsatmak için yazdım. İnsan beyni aküye benzer. Doldurulmazsa hemen boşalır!..