19 ve 21 Eylül tarihli yazılarımda, bazı gazete yazıcılarının, imam-hatip okullarının asli görevlerinin yeni Anayasa’da yer alması önerimi desteklemelerini istemiştim. Bu iki yazıda adlarını verdiğim yazıcılardan Mehmet Barlas (Posta, 22.09,07) "rejim ajanlığı" yaptığımı ileri sürdü.
Cengiz Çandar (Referans, 22-23.09.07) da listeyi "İkinci Cumhuriyetçiler Milli Futbol Takımı"na çevirip kendisine ilk 11’de yer beğendi, "Roberto Carlos" oldu! Bu ciddiyetsizlik magazinci basının hoşuna gitti, mahalle takımları kuruldu.
Yazımın anlamını şimdiye kadar sadece Mehmet Ali Birand kavradı (Posta, 22.09.07) ve önerimi yerinde bulduğunu yazdı. Kendisine çok teşekkür ederim. Ancak, aynı yazıda, garip bir ulusalcılık merakımın ve AB’yi tanımamamın beni Avrupa düşmanlığına ittiğini yazdı.
LÜTFEN KANITLA
Cumhuriyet ve demokrasi bağlamında birçok merakım var ve bunlardan şikáyetçi değilim. "AB’yi tanımamak"tan neyi kastettiğini bilmediğim için bir açıklamada bulunamayacağım. Ama Avrupa Birliği yöneticileri arasında "enseye tokat" arkadaşım yok, memurlar arasında birkaç tanıdığım var. AB serüvenini Fransızca ve İngilizce kaynaklarından izliyorum. Üyesi olduğum uluslararası kuruşlar için sık sık Paris, Brüksel ve Lüksembourg’a giderim. Muammer Elveren ve Zeynel Lüle ile birlikte çalışırız. Adam olana bu kadarı yeter!
Mehmet Ali Birand’dan bir ricam var: Biraz zahmete girip, Avrupa düşmanlığı yaptığımı kanıtlayacak bir tek cümle göstersin.
MANDAYA HAYIR
Ancak çok doğru olan bir şey var: AB’nin, ABD’nin ya da IMF, Dünya Bankası gibi herhangi bir yabancı kuruluşun manda ya da vesayetini kabul etmem, etmiyorum. Ama bakıyorum TSK’nın rejimi korumakla ilgili yasal görev yetkisini vesayet olarak yorumlayanlar, yabancı kuruluş ve toplulukları mandacılığa ya da vasiliğe davet etmekten çekinmiyorlar. Ben TSK’nın vesayetine de, yabancı mandacılığına da karşıyım. Herkesten benim kadar açık olmasını beklemenin hakkım olduğunu sanıyorum.
SABIKALI 4’LÜ
19 Eylül 2007 tarihli Zaman gazetesinden bir haber: "Avrupa Parlamentosu’ndan yeni Anayasa’ya destek". Haber manşetinin üzerinde dört fotoğraf: Joost Lagendijk, Hannes Swoboda, türban savunucusu Cem Özdemir ve Olli Rehn. Dördü de Türkiye konusunda yaptıkları açıklamalar ve savundukları "koz"larla benim güvenimi yitirmiş, sabıkalı şahıslardır.
Bu dört insanın sözlerine derin bir kuşkuyla bakarım, güvenmem. Avrupa düşmanlığım bu güvensizlikten mi kaynaklanıyor acaba? Kanal D için M.A. Birand’la konuşan AB Komisyonu Genişlemeden Sorumlu Komiseri Olli Rehn, "Avrupa Birliği Türkiye’deki laikliğin garantörüdür" demiş. Olli Rehn’in bu cümlesindeki mandacı zihniyeti bir yana bırakalım, AB hangi yetki ve güç ile Türkiye’ye garantör ve güvence olacak?
Cumhuriyet rejiminin garantörleri, Cumhurbaşkanlığı, Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay, Sayıştay, YÖK ve TSK’dır! Atı alan Üstüdar’ı geçtikten sonra onların garantörlüğü de geçersiz olur. Olli Rehn’e gelince: Hemen bir demeç vererek, Türkiye’nin yeni İslami rejimiyle birlikte ve ortak çalışmanın iki taraf için de ne kadar verimli olacağını açıklar!