10 Kasım ve cumhuriyet

10 Kasım 1938’i 29 Ekim 1923’ten anlamsal olarak ayırmıyorum. 10 Kasım 1938’de 29 Ekim 1923 devam ediyordu. Bu iki tarih bir yıl içinde yaşadığımız her günün içinde var: Gençlik, mutluluk, Názım’ın sevdiği sözcükle "bahtiyarlık" ve bilinç olarak var.

10 Kasım 2007 günü, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 29 Ekim 2007 günü söylediklerini 29 Ekim tarihli Hürriyet Gazetesi’nden anımsatmak istiyorum:

Cumhurbaşkanı: "Ülke ve millet olarak daha da kuvvetli olmak ve karşımıza çıkan engelleri aşabilmek için ihtiyacımız olan en önemli husus birlik ve beraberliktir.../...Cumhuriyetimiz kurulurken bu ülkenin dört bir yanından çıkıp bu vatanın bağımsızlığı uğruna cephelerde can veren şehitlerimiz neyse, bu kez cumhuriyetin bekası için terörle mücadele eden şehitlerimiz de bizler için aynıdır."

Başbakan: "Bugün, Atatürk’ün ’En büyük eserim’ dediği cumhuriyet değerlerimizin etrafında her zamankinden daha güçlü bir şekilde kenetlenme günüdür."

ANLAMAK İÇİN BİLİNÇ GEREKİYOR

Cumhurbaşkanı da Başbakan da birlik ve beraberlikten, cumhuriyet değerlerinden söz ediyorlar. Bunun için ulusal bilinç, cumhuriyetin değerlerini anlamak için de cumhuriyet bilinci gerekir. Ulusal bilinç ile cumhuriyet bilincinin bulunduğu yerde kesinlikle demokrasi vardır. Demokrasinin gerçekten demokrasi olması için de onun laiklik temelleri üzerine oturması gerekir. Ulusal bilinç, cumhuriyet bilinci, demokrasi bilinci ve laiklik bilinci, ülke masasının dört ayağıdır. Bir ayağı eksik olursa masanın üzerine hiçbir şey koyamazsınız.

Alıntıladığım cümleleri söyleyen Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı ile Başbakan’ının böyle düşünmeleri gerekir. Böyle düşünmüyorlarsa, sözlerine de inanmıyorlar demektir.

Anayasa’nın başlangıcında yer alan, cumhuriyetin sahip çıkmamız gereken değerleri, ulusal bilinç için vazgeçilmez ilkelerdir: "Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun Anayasa’da gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı; laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı; Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu?"

DEMOKRATİK HİDAYETE ERMEK

Cumhurbaşkanı ile Başbakan, 29 Ekim 2007’de cumhuriyetin 84. kuruluşu münasebetiyle yaptıkları konuşma ile cumhuriyetin temel değerlerine sahip çıkacaklarını söylüyorlar. Bize söz veriyorlar. Bu söz, onların, demokrasilerde din ve etnisiteye dayalı siyaset yapılamayacağı gerçeğini kabul ettiklerini de gösteriyor (?). Zaten demokrasi böyle bir siyaseti yasaklar; dine ve etnisiteye dayalı politikaların var olduğu yerde zaten demokrasi yeşermez. Yeşermez, çünkü dini inançların ve etnisitelerin politik etkisi, ulusal bilinci, birlik ve beraberlik ruhunu paramparça eder! Etmedi mi, etmiyor mu, etmez mi?

Dileğimiz odur ki bu iki insan demokratik hidayete ermiş olsun!.. Yoksa, vay Türkiye’nin haline, vay ki vay!..
Yazarın Tüm Yazıları