Paylaş
ekonomide şimdilik ‘‘ince ayar’’ başlıyor.
Öncelik iç talebi ve ithalatı kısmakta. Mesela, tüketici kredilerinden de alınan Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu (KKDF) kesintisinin (Halen yıllık yüzde 3) yüzde 6-10'lara kadar çıkarılması öngörülüyor.
Önce bir haberi size duyurayım. 2001 yılı bütçesiyle gündeme gelecek. Cari açığın dizginlenmesine yönelik. Bir yıl demişlerdi ama deprem vergileri 2001 yılında da devam edecekmiş! Geçici vergilerin büyük kısmı kalıcı olacak gibi görünüyor. Ayrıca ek vergiler de gelebilirmiş.
KKDF kesintisinin artırılması çalışmalarına dönelim.
Sanayiciler bunu, ‘‘sanayiye ve üretime ihanet’’ olarak yorumluyorlar ve bırakın oranın yükseltilmesini KKDF'nin kaldırılmasından yana tavır koyuyorlar.
Ankara Sanayi Odası Başkanı Zafer Çağlayan bakın neler diyor:
-Hükümet, Türk sanayisinin üretim ve rekabet kabiliyetini önlemek istiyorsa diyecek bir şeyimiz yok. Yabancılar bize vade tanıyor, benim devletim diyor ki onun vadeli kredisini kullanma. İnsanları namussuzluğa, üçkáğıtçılığa itiyorlar. KKDF'den kurtulmanın yollarını bulmuşlar bile. Mesela çoğu gidip parayı İsviçre'de ödüyormuş.
- İthalatı kısmanın yolu salt KKDF'den geçmez. Yapılması gereken şudur. İthalatın profilini iyi okumaları lazım. İthalatın çoğunluğu hammadde, ara mamul, makine-teçhizattır. Bunların gelememesi demek üretimin artmaması demektir. Tüketimin genel ithalat içindeki payı da yüzde 10'dur. Ayır, şu şu şu mallarda KKDF'yi koyuyorum, artırıyorum de.
- Bunlarınki Deli Dumrul hesabı. Ben sanayici olarak kredi getiriyorsam, makine getiriyorsam, senin beni bir de alkışlaman lazım, ‘enayi sen yatırım yapıyorsun’ diye. Hükümet pire için yorgan yakmayı bırakmış, yatağı yakmaya başlamış!
Rekabet Kurumu niye var?
ZAFER Çağlayan daha da hiddetleniyor. ‘‘Siyasiler enflasyonla mücadele programından kıvırıyorlar gibi geliyor bana. Topu taca atıyorlar’ diyor.
Enflasyonla mücadelede ‘‘Herkesin polyannacılık oynadığını’’ savunuyor. Hükümet için ‘‘Minareyi çalan kılıfını hazırlar misali kılıfı ceplerine koymuşlar; özel sektör...’’ diyor.
‘‘Özel sektör de fırsat buldukça zam yapıyor’’ dediğimizde Çağlayan şu karşılığı veriyor:
‘‘Özel sektördekilerin hepsi evliya çocuğu değil. Elbette fırsat buldukça zam yapanlar var. Rekabet Kurumu ne güne duruyor? Devreye girse ya! Monopol olanlar zamma devam ediyor görüyorsunuz. Rekabet Kurumu'nun görevini yapmasını bekliyoruz. Biz aslında kurumları, kurulları kurmuşuz da gerekleri yerine getirmiyoruz. Bütün mesele bu!’’
5 kuruş almadım
Tayyip Erdoğan'dı, İlhan Kesici'ydi, Yalım Erez'di, yeni siyasi oluşumlara ilişkin söylentiler tekrar arttı ya. Siyaset ve ekonomi sonbahar yaklaştıkça ısınıyor malumunuz.
Bahattin Yücel'in de yeni siyasi oluşumda adı geçiyordu. İçinde mi dışında mı merak edip aramıştım. Siyasetle şimdilik ilgilenmediğini, kendisiyle ilgili söylenenlerin doğru olmadığını anlattı.
Yücel'le sohbet ederken, ona da siyasilerin aldıkları para yardımları konusunu, kendisinin ne kadar harcama yaptığını, kaç para yardım aldığını ve siyasilerden ses çıkmamasını sordum. Yücel, iki dönem milletvekilliği, 1 yıl da bakanlık yaptı.
Bahattin Yücel, ‘‘Ben 5 kuruş almadım’’ diyor. Yücel, ilk seçime girdiği 1991 yılında 150 milyon lira harcamış. İkinci seçime girdiği dönemde ise ‘‘150 lira bile harcamadım’’ diyor. Sadece TV'lere çıkmış, pek bir kampanya yapmamışlar.
Peki ‘‘Size para yardımı yapalım’’ diye gelenler olmamış mı?
‘‘ Olmaz olur mu? Ne diyeceğim. Bu işlerle ilgilenmem dedim. Partinin genel muhasibi var, bağış tutarı belli. İsterseniz gider 50 milyon lirayı verirsiniz, kestirirsiniz makbuzunuzu dedim. Karşılığında bir şey alırım diye beklerseniz de yanılırsınız dedim. Kimse benim için para verdim aldı diyemez. En basitinden yemek ısmarladım bile diyemez.’’
Noterden gelir gider defteri
SORUNUN çözümü ne olabilir?
Bahattin Bey ‘‘Çözüm basit’’ diyor.
Siyasi Partiler Kanunu'nda belirlenen partilere en fazla 50 milyon liralık bağış yapılabileceği sınırlamasının yanlış olduğunu söylüyor. Yücel, ‘‘Dilediği kadar yardım yapabilsin, kayda geçsin, isterse bir seçim dönemi de vergiden düşsün’’ diyor.
Milletvekili adaylarının da siyasi partilerin de her seçim öncesi notere gidip gelir-gider defteri tasdik ettirmelerini öneriyor. Bütün alınan paralar ve harcamalar bu deftere yazılacak. Seçim sonuçlandıktan 30 iş günü sonra ilçe seçim kuruluna verilecek, oradan da deftardarlığa. Hesap uzmanları inceleyecek, denetleyecek. Bu konuda geçici kurul dahi oluşturulabilir, ayrı bir vergi dairesi de diyor Bahattin Yücel. Medyanın da siyasi partilerin tarifelerini açıklamasını, mali müşavirlerden tasdik istemesi gereğini de söylüyor. Tabii siyasi parti liderlerinin, yöneticilerinin özel uçak gibi aldıkları ‘‘örtülü bağışların’’ da denetim altına alınabileceğini anlatıyor.
Biliyorsunuz, siyasi partilere seçim öncesinde eşek yükü para yardımı yapıyor. Devlet yardım yapmasın görüşümüze Yücel de katılıyor.
Diyor ki: Ya devlet yardım yapmasın. Eğer devlet yardımı olursa da partilerin bağış adı altında para yardımı alması yasaklansın.
Unutmadan, müteahhitlik ve ihale sisteminin AB normlarında düzenlenmesi zaten olmazsa olmaz koşul.
Siyasilerden
ses yok
SİYASİ partilerin, yöneticilerin ve milletvekillerinin bağış adı altında aldıkları para yardımlarını tartışıyorduk. Siyasi Ahlak Yasası'nın gereğinden söz ediyorduk. Partilerin kendi programlarındaki bu konudaki vaatlerine, hatta Koalisyon Hükümeti'nin protokolündeki taahhüde atıfta bulunuyorduk.
Bu hükümet ne demişti? Siyasi Ahlak Yasası'nı çıkaracağız...
Somut gelişme için bir kez daha yeni yasama dönemi bekleniyor!
Bu sütunda, tatile çıkmadan önce, ‘‘Açıklamaya önce bakanlardan başlayalım’’ başlığı altında bir yazı yazmıştık. Sütunumuzun, siyasilerin aldıkları para yardımlarını ve bu konuya ilişkin görüşlerini ifade etmeye açık olduğunu söylemiştik. (Alınanların karşılığı veriliyor şüphesiz!) Zaten ses çıkmayacağını bile bile bu naçizane kampanyayı başlatmıştım. Tahmin edeceğiniz üzere siyaset mesleğini icra edenlerden ‘‘tık’’ yok! Hakkını yemeyeyim, başka bir vesileyle konuştuğum Devlet Bakanı Yüksel Yalova, sorum üzerine geniş açıklamalarda bulunmuştu. Başka da ‘‘Ben şu kadar yardım aldım veya almadım’’ diyen olmadı!
Milliyet Gazetesi Yazarı Sayın Hasan Pulur da köşesinde ‘‘Para yardımı almayan siyasilere açıklama, görüş bildirme çağrısı’’ yapmıştı. Şüphesiz daha zekice bir kampanya. Ancak Pulur'a da bir elin parmakları kadar az sayıda (15 idi sanırım) politikacı ‘‘hiç para yardımı almadığını’’ söylemişti. (Dikkat buyurun bu siyasetçilerin tamamına yakını eski politikacı.) Düz mantık yürütürsek politika mesleğinde para yardımı almayan kişi sayısı 5'i, 10'u geçmiyor!
Yanlış anlaşılmasın siyasi partilere de milletvekili adaylarına da para yardımı yapılmasına karşı değiliz. Daha önce de ifade ettik. Tek isteğimiz şeffaflık. Yardımlar yapılabilsin, ama kayda geçsin, denetime açık olsun. Alınanların karşılığı nasıl veriliyormuş görelim bakalım!
Bu konuya çok hassasiyet gösterdiğini söyleyen Başbakan Bülent Ecevit, koalisyon ortağı partilerin liderleri Devlet Bahçeli ve Mesut Yılmaz'ı da hassas noktaya getirir de şu ahlak yasası çıkar umarız. Bağış kriterleri belirlenir, bir nebze de olsa şeffaflık sağlanır belki. Ne diyelim inşallah!
Paylaş